12

145 20 9
                                    

Tabi ki hiç bir şey yapmadan duramadık. Jisungun bunun için bir planı bile varmış. Düşünmeden duramıyor çocuk.

Satışı yapanlardan birinin yemek dükkanı varmış. Arada orada satış yapar beraber otururlarmış. Ben hiç bilmiyorum. Hepsini jisung söyledi.

Mesai bitiminde eve gidip üstümüzü başımızı değiştirdik. Ben jisungu arabayla alıp dükkana götürdüm. İnanılmaz gerginim.

Dükkana oturup ceketlerimizi çıkarttık. Çalışanlardan biri menü getirdi. Gerginlikten bir şey yiyebileceğimi sanmıyorum ama boş gözükmemek için birkaç şey sipariş ettim. Jisung benim aksime sanki yemek yemeye gelmiş gibi sipariş verdi. 

"E minjun senin manita ne oldu? Çok güzel bir hatundu. Ayrıldınız mı? " Minjun benim takma ismim oldu. Jihoon da jisungun takma ismi.

"Ailesi beni istemedi. Ne varsa artık bende. İşinde gücünde adamım. Kız da ailesini dinledi. "

"Yapacak bir şey yok olan olmuş. Moralin bozuksa burada güzel bir şey var alabileceğimiz. "

Jisung bilerek bağırarak konuşuyordu. Köşedeki oturan üçlü grup satıcının arkadaşları çünkü. Üstünde pezevenk gömleğiyle dövmeli insanlar görünce bir tırsıyorum tabi. Jisun masadan kalkıp onlara doğru adımladı. Ellerini cebine sokuşturmadan önce bir selam verdi.

"Selam. Burada çok güzel içecek şeyleriniz olduğunu duydum. Arkadaşımın bugün kafasını hissetmemeye ihtiyacı var gibi duruyor. "

"Ne içeceği? " Dedi kafası kazınık olan adam.

"Pembe içecek. " Jisung bunu deyince adamlar biraz gerildi. Yeni getirilen mallar pembe rüya olarak satılıyor. Yani adını öyle koymuşlar neden bilmiyorum.

"Seni hiç görmedik. "

"Göremezsiniz tabi. Ben almam genelde. Kuzenim benim için alır. Seojun. Belki tanıyorsunuzdur. Asabi kendisi pek arkadaşı olmaz. "

Oturan kişiler seojun ismini duyunca ayağa kalkıp jisungun önünde dikildiler. "Arkadaşınla gel bizimle. Seojunun kuzeni demek. "

Hemen masadan kalkıp jisungun peşinden ilerledim. Bizi dükkanın arka kısmında bir odaya getirdiler. Duvarların boyaları dökülmüş. Ve iğrenç sigara, içki kokusu.  Biraz da ter.  Biraz değil fazlaca. Bu adamlar hiç yıkanmaz mı ya?

Bizi masalardan birine oturttular. Beklememizi söyleyip bıraktılar. Jisung ne ara bunların  hepsinini planladı bilmiyorum . Jisunga destek olmak için bir bacağına elimi atıp okşadım. Fiziksel temas rahatlatır. Adım seslerini duyunca kapıya doğru baktım. Gerçekten bunu beklemiyordum.

Minho üstünde ne deseni olduğunu anlamadığım bir gömlek giymiş. Altında da bacaklarını sımsıkı saran bir pantolon ağzında sigarayla içeriye girdi. Sigara içtiğini bile bilmiyordum. Elimde olmadan ağzımı sonuna kadar açtım. Jisung hemen bacağımı sıktı.

"Patron bu seojunun kuzeniymiş. Pembe istediler. " Demek minho patron ha. Kel kafalı adam minho için sandalyeyi çekti. Bacaklarını yaya yaya oturdu sandalyeye.

"Demek öyle. Seojunun kuzenisin demek. Hmmm. O zaman size bir iyilik yapayım. Pembe istiyorsunuz.  Alacak kadar paranız var mı? "

"Elbette var. " Dedi jisung heyecanla.

"Ama ben bugün para almak istemiyorum. Seojuna ayıp olur. O pembeyi ne kadar istiyorsun çocuk?" Dedi sandalyesini ileriye çekip jisungun üstüne eğildi.

(Jisung)

Üstüme doğru eğildiğinde  nefesini yüzümde hissettim. Piç herif benimle oyun oynuyor.

"Çok." Dedim dudaklarımı yalayarak.

"Ne kadar çok? "

"Dudaklarım kurumasını engelleyemecek kadar istiyorum. " Dedim dudaklarımı yalayarak.

"Demek bu kadar istiyorsun küçük çocuk. " Baş ve işaret parmağıyla çenemden tutup yüzüne bakmamı sağladı. O kirli oynarsa ben de oynarım.

Elini çenemden geriye çekti. Tekrar sandalyesine yaslanıp hiç bir şey olmamış gibi bacaklarını araladı.

"Tam buraya oturup sihirli sözcükleri kullan. " Eli öne doğru dururken işaret parmağıyla aşağıyı gösterdi.Tam bacaklarının üstünü. Sertçe yutkundum.

Zaten minhonun burada ne işi olduğunu bilmiyorum bile. Nasıl oldu da böyle bi anın içine düştüm. Of tanrım bana yardım et.

"Sihirli sözcük? "

"Annen küçükken öğretmedi mi sana. Bir şey isterken söylersin. Nazikliktir bu. "

Buradan sağ salim çıkmak istiyorum. Cidden. Şuan minhodan gerçekten korkuyorum. Tüm cesaretimi topladım. Sandalyemden kalkıp yere çöktüm dizlerimin üstüne.

İçerideki üç adamın da silahı var. Minhonun da olduğuna eminim. Bu minho tanıdığım minhoya benzemiyor.  Gözleri sanki bir başka bakıyor. Beni yok etmek ister gibi. Birinin kirli işlerini basmış gibiyim. Gerçi biraz öyle zaten.

İki bacağımın üstüne oturup minhoya baktım. Az önce yaptığı gibi çenemden tuttu.

"Hayır çocuk yerde değil burada. " Dizlerini patlatlayıp gülümsedi. Bu gülümseme bile buradan sağ çıkamayacakmışım gibi hissettirdi. Ne derse yapmaya hazırım sanki. Beni kontrol altına aldı. İçerideki koku midemi bulandırırken zaten zar zor yutkunuyorum.

Yerden kalkıp dizlerimi silkeledim. Minhonun bacağının üstüne oturdum. Altımda sert baldırlarını hissettim. Gözlerimi gözlerine kitledim.

"Lütfen." Diye mırıldandım sessizce. Sanki hıçkırık gibiydi.

"Arkadaşımız yoksunluk geçiriyor galiba. Nasıl da titriyor. Terlemiş şimdiden. " Bir kahkaha patlattı. Yanındaki adamlar sanki beklemedikleri bir şey olmuş gibi bakıyor.

Sesini yeniden sert hale getirdi.
"Lütfen ne çocuk? "

"Lütfen bana pembeyi ver. "




.
.
.
.

Dayanamadim bu bolumu de attim zaten kisaydi.

Bu aslinda yoktu oyle bi icimden geldi
Eheh

İşler biraz şey oldu. Şey ohom

two detective one room / binchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin