Ona sarılarak uyanmanın hissini gerçekten özlemişim. Göğsüme yatarken dünyanın en güzel şeyi gibi geldi gözüme. Onu rahatsız etmeden saçlarını okşadım. Kıvır kıvır saçları her zaman favorim. Yavaş yavaş kıpırdanmaya başladığında uyanacağını anladım. Son kez anlından öptüm.
"Günaydın."
"Günaydın."
Gayet düz bir sabaha uyandık. Biz öyle sandık. Jisungun bizim için kurduğu planlardan daha haberimiz olmadığı için.
Birden sert ve tok sesle kapı çalmaya başladı. Yataktan hemen çıkıp kapıya baktım. Üstümü başımı düzeltme imkanım olmadı.
"Günaydın changbin. " Dedi jisung. Benim gel dememi beklemeden minhoyla beraber içeriye daldılar. Kendi evleriymiş gibi salona oturdular. Chan da gözlerini ovuşturarak salona geldi. Üstüne daha bir şey giymemiş. Üstü çıplak uyumayı seviyor.
O da bizim yanımıza geldiğinde jisung olan biteni anlatmaya başladı. Minhonun bunları yapacağını az çok tahmin etmiştim ama duymak daha da şaşırttı.
"Bu olanlardan sonra sabah bir telefon aldım. Sevkiyat erkene çekilmiş. Bu akşam limanda gelen malları indireceklermiş. Herkes orada olacakmış bu sefer. Jisung da sizin oraya gelmeniz konusunda çok ısrarcı. " Dedi minho.
"Ya bakın hepsi orada olacakmış. Yüzünüzde onaylamaz bir ifade var ama inanın değiştirebilirim. Hiç bir sorun olmayacak. Akşam sevkiyat olduğunda sanki o çocuklardan biriymiş gibi orada bulunucaz sadece. Mallara dokunmuycaz bile sadece izliycez. Patronları oraya gelecekmiş. Patronun kim olduğunu öğrenebiliriz sonunda. "
"Haklısın jisung ama bana nedense kurmaca gibi geldi bunlar. " Dedi chan. Beni kendine doğru çekip koca üst gövdesini benim arkama saklamaya çalıştı. Omzuma çenesini yaslayıp iç çekti.
"Chan bana da haklı geldi ama jisungun dediği gibi patronu görebiliriz sonunda."
"Siz bunu düşünün akşam 9da attığım konuma gelip gelmemek size bağlı. Ben zaten orada olacağım. Şimdi sizin aşk saatinizi bölmeyelim. Kalkıyoruz biz. Size de günaydın. " Dedi minho. Jisungla beraber başka bir şey demeden çıkıp gittiler.
Minhonun dediği aşk saati içime oturdu. Sanki dün gece güzel bir sex yapıp aşkla uyanmış gibi hissettim. Sex yapmayalı ne kadar oldu? Baya bir oldu sanırım.
Chan belime kollarını dolayıp ağırlığını iyice üstüme verdi. Omzuma küçük küçük öpücükler bıraktı. Ben de kendimi bu hisse teslim ettim.
Kahvaltımızı edip ortalığı toparlayana kadar öğlen oldu. Biz de biraz daha tembellik edelim dedik. Daha dört saatimiz var. Salondaku koltuğa oturduk. En sevdiğim yer sanırım. Chan'ın evi benimkine göre daha renkli. Aslında çok renkli değil ama daha canlı diyebilirim. Sanki gerçekten ev gibi hissettiriyor. Benim sadece bir koltuktan oluşan salonuma göre gayet iyi.
Ben bacaklarımı koltuğa uzatırken o da bacaklarımı dizlerinin üstüne koydu düz bir şekilde oturdu. Telefondan rastgele bir şeyler açıp izledim. İlgi odağımı dağıtmak istedim. Ama chan bu meseleye kafasını takmış olduğu için beni rahat bırakmadı.
"Changbin. "
"Efendim."
"Gidecek miyiz? "
"Ben gitmek istiyorum. O kadar zaman boyunca uğraştık ve elimize bir şey geçmedi. Bu belki bir şans olabilir bizim için. "
"İçimde kötü bir his var. "
"Kaygılanıyorsundur. Bir şey olmayacak. " Bacaklarımı üstünden kaldırıp yanına oturdum. Başını göğsüme yasladım. Böyle anlarda fiziksel temas en iyi gelen şeylerden biri olabilir. Tabi ki insanına göre.
Yerimizde durmadığımız için sarılmayla geçen sürenin ardından bir akşam yemeği hazırlamaya karat verdik. Bugünü evde geçirdik. Akşamın stresi asla içimden uçup gitmiyor.
.
.
.
.
(Jisung)"Emin misin bir şey olmayacağına? "
"Olmaz güzelim. Bak aksiyon kamerası ve gps taktırdım bunlara. Hepiniz giyerseniz bir sorun olmaz. "
"Bunlar işe yarayabilir. Ama zarar görmemizi engellemez. "
"Zarar görmeyeceksin bak orada olacağım."
Minho bana sarılırken içim kıpır kıpır oldu. Bana sarılmasına ek olarak bu stres vücudumu yiyip bitirdi. Adam akıllı yemek yiyemedim. Minho akşam olduğu için zorla ağzıma bir şeyler soktu. Changbinden geleceklerine dair bir mesaj aldım. İçim biraz daha rahatladı. Sadece ben olmayacağım için.
Hyunjin ve jeongini neden habersiz bıraktık? Onların bu olaya karışmasını asla istemiyorum. Hem çok tehlikeli hem bilinmez. Onlar daha küçük. Tabi yaş olarak değil ama zihnen buna hazır değiller. Başımıza bir şey gelirse onları daha çok düşünürdüm.
Gene de onlar için evimde bir not bıraktım.Akşam olduğunda ikimiz ayrı arabarla limana vardık. Minho limanda inip adamların yanına gitti. Bense chanları uzak bir yerde bekledim. Onlar geldiğinde kamera ve gpsleri onlara verdim.
"İyi olacağız jisung. "
"Evet olacağız changbin. "Changbinle birbirimize sıkıca sarıldık. Chan da bize katıldı. Küçük bir sarılmanın ardından dağıldık. Üçümüz birden limana doğru yürümeye başladık. Arabaları biraz uzağa bıraktık. Stres ve panik olmanın vakti değil. Kalbim ne kadar son hızda atsa da sakinliğimi koruyup limana adımımı attım.
"Aaa sen pembe çocuksun. " Üstüme doğru gelen kel adamı hemen tanıdım.
"Evet benim. "
"Neden burdasın? "
Aynı minhonun dediklerini tekrar ettim. Evdeyken bana neler söyleyeceğimi anlatmıştı.
"Hem kuzenim hem de minho burada çalışıyor. Benim de artık pembe için ayıracak çok nakitim kalmadı. Harçlık çıkarmaya geldim. Malları yükleyenler için küçük bir miktar varmış sanırım. O cılız sokak çocuklarından daha büyük şeyler kaldırabilirim. "
"Kaldırıp kaldıramayacağını bir bakalım. Gelin benimle. "
Chan ve changbin pür dikkat bizi dinledi. Kendimden emin bir şekilde kel adamla beraber konteynıra yaklaştık. Panikten bacaklarım titremeye başladı. Sanki soğuktan buz kesen burnumu hiç mi hiç hissetmiyorum. Ellerim de buz tutmuştu şimdiden. O malları nasıl kaldıracağım acaba bu şekilde? İçim titreye titreye konteynırın içine geldik.
"Siz burdaki malları şu kamyona yükleyin. Biz diğerlerini halledeceğiz. Bir tanesini eksik bulursam tanıdık demem keserim kafanı. " Eliyle kamyonu işaret etti.
Son sözüyle olduğum yerde kaldım. Derin bir nefes aldım.
"Tamam." Diyebildim sadece. Elimden ve ağzımdan bu kadarı geldi. Chan ve changbin dip dibe dururken konteynırın ağır kapağını açıp içeriye adımladım. Kapkaranlık olduğu için telefonuma uzandım. Ben daha telefonuma uzanamadan içeriden bir şey beni yakalayıp yere yapıştırdı. Her şey saniyeler içinde oldu. Arkamda chan ve changbini göremedim. Sadece acılı bağırışlarını duydum. Yere atıldığım gibi bir şeyle kollarım ve bacaklarım bağlandı.
Sonunda içerisi bir ışıkla aydınlandığında minhonun yanında olan adamlardan birini pis pis sırıtırken gördüm.
"Pembe çocuk buraya gelmekle büyük bir hata yaptınız. O minho bile kurtaramaz artık sizi. "
"Minho." Dedim sızlanırcasına. İçimi inanılmaz bir hüzün ve dehşet kapladı. Ellerimi sıkı sıkı tutan ipin acısından daha büyük bir acı. Yüreğimi dağlayıp geçti.
.
.
.
.Helooo ben geldim
Nasılsınız iyi misiniz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
two detective one room / binchan
Fanfictionbirbirinden haz etmeyen iki dedektif aynı davaya bakmak zorunda kalır