"Minho." Dedim sızlanırcasına. İçimi inanılmaz bir hüzün ve dehşet kapladı. Ellerimi sıkı sıkı tutan ipin acısından daha büyük bir acı. Yüreğimi dağlayıp geçti..
.
.
.
Gözlerimi yavaşça açtığımda etrafıma bakındım. Küçük bir odanın içinde jisung ve ben bağlı bir şekilde yerde oturuyoruz. Betonun soğuğu içime işlemiş olmalı ki deli gibi üşüyorum. İçerisinin de ayrı bir soğuğu var zaten. İğrenç bir rutubet kokusu. Başımda da dayanılmaz bir ağrı var.Yerde kıçımı sürüyüp jisungun omzuna omzumu değdirdim.
"Uyan jisung. " Jisung gözlerini yavaş yavaş açınca dehşetle etrafa baktı."Tamam sakin ol. "
"Neredeyiz changbin? "
"Bilmiyorum. Ben de şimdi uyandım. Bir yerinde bir şey var mı? " Jisungun sağına soluna bakmaya çalıştım içerisi zaten pencerenin kenarından gelen ışıkla aydınlanıyor. O yüzden küçük bir ışık hüzmesi var sadece.
"Hayır iyiyim. Sadece başım ağrıyor."
Kapı birden açıldı. İçeriye kel adam ve yanındaki gömlekli adam geldi.
"Uyanmış pembe ve arkadaşı. "
"Ah ne kadar da üzücü bir görüntü. " İkisi birbirine bakarak gülmeye başladı. Kel olan jisungun önüne gelip ayak ucuyla jisungun dizini dürttü.
"Söyle bakalım minho nerede? "
"Bilmiyorum. Bizle değildi. " Dedi jisung. Gerçekten bilmediğine eminim.
"Neden yalan söylediğini düşünüyorum? " Dedi kel olan. Jisungun dizine bir tekme geçirip eliyle suratını kaldırdı.
"Nerede söyle. "
"Gerçekten bilmiyorum. Asıl sen arkadaşımın nerede olduğunu söyle. " Dedi jisung. Sesi bile titremedi. Böyle anlarda bu sakinliği nereden buluyor bilmiyorum.
"Onu yan odaya aldık. Malum yan yanayken birbirinize güvenip saçma haraketler yapabilirsiniz. "
Demek chan yan odada. Keşke ona ulaşabilme imkanım olsa.
"Biz bir de diğer arkadaşınıza soralım. "
İkisi de odadan çıkıp kapıyı arkadan kilitlediler. Adım seslerini dinledim gerçekten de yan odadalar. Bir iki bağırış sesi ardından küt diye bir ses geldi. Yerimden sıçradım istemsizce.
"Chan."
"Sakin ol changbin. Tamam bir şey olmayacak sağ salim çıkarız burdan. "
Dakikaları saatleri sayarken asla zaman geçmedi. En sonunda akşam olduğunu düşündüm çünkü pencereden gelen ışık da kesildi.
Kapıyı açıp içeriye girdiler. Düğmeye basıp soluk ışıklı bir lamba açtılar. Ellerinde iki tane kova iki tabak da yemek. Bir de su getirmişler. Sadece bir şişe su. Ellerimizin bağını çözdüler sonunda. Ayaklarımıza tenezzül etmediler.
"Yiyin bunları. İşerseniz de bu kovaya işeyin. " Dedi kel adam. Başka bir şey demeden odadan çıktı.
Jisungla bakıştık. " Yiyecek misin? " Dedi jisung. Yiyip yemeyeceğime karar veremedim. Her türlü şey aklımdan geçiyor. Ama açlıktan karnımın gurultuları çok uzun zaman önce başlamıştı. Akşama kadar aç ve susuz kaldık zaten. Önümüze konulan ne olduğunu anlamadığım yemeği yemeye başladım. Jisung da benimle beraber yedi. Bir şişe suyumuz olduğu için yudum yudum aramızda bölüşerek içtik. Gerçekten çişim geldi şimdi. Önce ikimizin ayaklarını çözdüm kovayı odanın köşesine koyup işedim. Benim ardımdan da jisung işedi. Yere oturduğumuzda üstümüzde ceket olduğu için şükrettim. Hava karardıkça soğumaya başladı.
Jisung gerçekten benden kötü gözüküyor. Onu kucağıma çektim. Sıkıca sarılıp ellerimle ovuşturdum. En azından biraz ısınır umuduyla. Kucağımdayken ağlamaya başladı. Saat geçtikçe mental sağlığımız yerlere doğru gidiyor.
"Minho iyidir dimi? "
"Bence iyidir. Baksana burada değilmiş zaten. Bulamamışlar ki bize soruyorlar. Asıl chan ne yapıyor acaba şuan. İçim içimi kemiriyor. Biz yemek yedik de o yedi mi acaba? "
"Sen chana aşık mısın? " Beklemediğim bir soruyu aniden alınca afalladım. Ben bile içimde bir süre ne söyleyeceğimi düşündüm. Sonunda derin bir nefes çektim. Başımı onun omzuna yaslayıp fısıldadım.
"Evet."
"Neden ayrıldınız o zaman? "
"Biraz benim aptallığım biraz onun aptallığı. "
"Neyse daha fazla soru sorup canını sıkmıyim. "
Ağlayışı iç çekişlere dönüştü. Sesi gittikçe azalınca uyuduğunu anladım. Onu yere bırakıp sırtını duvara yasladım. Aklıma bir fikir geldi. Boş olan kovayı alıp içine odada bulduğum kağıt ve çöp parçalarını attım. Sigara içtiğime bir kez daha şükrettim. Çakmakla ufak bir ateş yaktım. Azıcık ısıtsa bile yeter. Jisungu tekrar kucagıma alıp ceketimi ona da sarmaya çalıştım. Bacaklarım yavaş yavaş ısınırken ben de uykuya dalacağımı fark ettim.
Bugün bu odadan çıkamamak benden en az bir yıl götürdü. Jisunga belli etmemeye çalışıyorum ama aklımdan binbir türlü şey geçiyor. Bu kadar büyük bir çete bizi tek hareketiyle haritadan bile silebilir. Bizi hiç bulamayadabilirler. Chan acaba içerde ne yapıyor? Yemek yiyebildi mi? Küt sesi nereden geldi?
Onu bırakalım da acaba birileri bizi hiç arıyor mu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
two detective one room / binchan
Fanfictionbirbirinden haz etmeyen iki dedektif aynı davaya bakmak zorunda kalır