Müdür yardımcısının odasından biraz uzaklaştıktan sonra durdum ve arkamı döndüm.
"Canın çok acıyor mu?" dedim dudağını göstererek. Şişmişti. Onun canı yandığı için benim neden canım yanıyordu ki?
"Birazcık"
"Yıkadın mı? Mikrop kapmasın"
"Haklısın o mikrobun eli değdi, mikrop kapmış olabilir" güldü.
"Yaa, ben çok ciddiyim. Gidelim de yüzünü bir yıka. Ne olur ne olmaz"
"Aslında fark ettim de çok acıyormuş. Ah, baksana çok yandı. Biraz daha benimle ilgilenmelisin. Hala acıyor" dedi çocuk gibi önümde kıvranıyordu.
"Anlaşıldı acımıyor belli ki"
"Nasıl acımıyor bak, çok acıyor ahh ahh çok kötüyüm" midesini tutmaya başladı.
"Çok kötü oyuncusun, yanlış yerini tutuyorsun"
"Haa doğru, dudağım acıyordu değil mi? Bak, bak çok acıyor" bu sırada bana daha çok yaklaştı ve başını eğip yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
"Bir de öpeyim istersen" dedim. Bir dakika! Ben ne dedim böyle? Yüzü donakaldı. Sonra da sırıtmaya başladı.
"Olur" dedi.
"Ya o anlamda demedim ki! Yani hani, hani anneler çocuklarının bir yeri ağrıyınca öpeyim geçsin derler ya, o manada demiştim"
"Ben de o manada dedim, sen ne anladın ki?" beni köşeye sıkıştırmıştı.
"Ya Selim! Benimle oynama" karşımda hala sırıtıyordu.
"Neden hocalara benim bir suçum olmadığını söyledin?" duruşunu dikleştirdi.
"Çünkü senin bir suçun yoktu" gülmesi durmuş ciddileşmeye başlamıştı.
"Benim yüzümden sen de ceza alacaktın az kalsın"
"Alırdım. Senin ailen ne kadar katı olduğunu biliyorum Ahu. Bunu duyup sana kızsınlar istemedim"
"Ama bu yolda beraber değil miyiz?"
"Beraber miyiz?" elimi alnıma vurdum.
"Bu işte beraber değil miyiz?" diye düzelttim kendimi.
"Evet ama"
"Aması yok, anca beraber kanca beraber" dedim ve yumruğumu ona uzatıp vurması için bekledim. O da yumruk yapıp yavaşça dokundurdu.
"Hızlı vursana ya, bu nasıl broluk?"
"Broluk?"
"Evet, birlikte bir iş hallettik broyuz artık" güldü.
"Ben başka bir şey olmamızı isterdim ama sen bro olmamızı istiyorsan öyle olalım"
"Tamam o zaman daha hızlı vur" diyip yumruğumu yine ona uzattım. Tekrar dokundurdu.
"Olmaz"
"Ya neden?"
"Ya elin acırsa?"
"Acımaz"
"Olsun kıyamam sana"
"Of çok mızıkcısın" diyip yürümeye başladım.Bu sırada teneffüs zili de çalmıştı. Asaf bizim yanımızdan çoktan ayrılmıştı. Selim arkamdan hızla geldi ve kolunu boynuma sardı.
"Brom benim" dedi gülerek. Ben de güldüm. Benim sınıfıma doğru kolu boynumda yürdük.Sınıftakiler tekrar sınıftaydılar. Hepsi eşofmanlıydı. Dersin beden olduğu aklımdan tamamen çıkmış olmalıydı.
"Aaa dersimiz bedendi. Hemen üstümü değiştirmeye gitmem lazım" dedim ve Selim'in kolundan kurtulup çantamdan kıyafetlerimi aldım. Selim de Asaf'ın yanına gidip konuşmaya başlamışlardı. Herkes bize bakıyordu.Soyunma odasında kızların bakışlarını umursamadan üzerimi değiştirip sınıfa geri döndüm. Ders zili de çalmıştı.
"Ben geldimm" dedim Selimgilin yanına gittiğimde.
"Hoşgeldin brom" dedi.
"Hoşbuldum brom"
"Bro mu? Noluyo lan" dedi Asaf.
"Bilmiyor musun biz broyuz" dedi Selim.
"Nasıl bir ilişkiniz var anlamıyorum ki" Selim'le bakışıp gülmüştük.
"Neyse Ömer hadi dersine git hoca gelir birazdan, biz de bahçeye inelim"
"Tamam hadi gittim ben" diyip asker selamı verir gibi elini alnına deydirip geri bıraktı.Biz de Asaf'la birlikte aşağıya indik ve çok geçmeden beden hocası geldi. Tek sıra halinde yoklama aldıktan sonra önce ısınma hareketleri yaptırdı.
"Evet çocuklar bu ders serbest bırakıyorum sizi"
"Hocam voleybol oynayabilir miyiz?" dedi ordan birisi.
"Elbette, topu alın. Sınıfa çıkmak yok. Herkes gözümün önünde dursun"
"Tamam" diye bağırdılar.Ben de Atatürk anıtının altına oturup onları izlemeye başladım. Her zamanki takımlarını kurup voleybol oynamaya başladılar. O sırada Asaf yanıma geldi.
"Sen neden oynamıyorsun Asaf" dedim. Çünkü her zaman oynardı.
"Bugün pek canım istemiyor, yanında oturabilir miyim?"
"Oturabilirsin tabii" dedim.
"Biraz yakın arkadaşımın brosuyla oturalım o zaman" dedi, güldük."Bir şey soracağım" dedi.
"Sor"
"Ömer hakkında ne düşünüyorsun?"
"Nasıl yani?" diyerek ona döndüm.
"Yani onun hislerini biliyorsun. Sen ona karşı ne hissediyorsun"
"Bilmiyorum ki. Aslında ona karşı ne hissettiğimi tam anlamıyorum. Çünkü daha önce kimseye bir şey hissetmemiştim"
"Ona bakışlarını görebiliyorum"
"Nasıl bakıyorum ki?"
"Bir brodan fazlası olduğu kesin" dedi.
"Gülme, gerçekten öyle. Daha önceden birkaç kızla sevgili olmuş olabilir ama kimseye ne öyle baktığını gördüm Ömer'in ne de bu kadar koruduğunu. Bunları söylemek belki bana düşmez ama seni o kadar çok seviyor ki, küçük bir çocuk gibi masum sevgisi var" dedikleri içime işlemişti. Bir insan nasıl olur da beni bu kadar sevebilirdi ki?
"Belki ben de onu seviyorumdur" dedim beklenmedik bir dürüstlükle.
"Fakat daha önce kimseyi sevmediğim için o duygunun nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum. Tek bildiğim şey ona karşı hislerimin kimsede olmadığı. Biliyorum onda farklı bir şeyler var ama çözemiyorum. Anlıyorsun değil mi Asaf"
"Anlıyorum tabii ki Ahu. Zamanı gelince hislerinin ne olduğunu öğreneceksin" başımı olumlu anlamda salladım.Daha önce kendime bile itiraf edemediğim hislerim vardı. Bu hislerin ağırlığı o kadar büyüktü ki. Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Düşüncelerim arasında telefonuma bildirim geldi.
Voleybolcu: o yanındaki şerefsiz kim?
Voleybolcu: a tamam Asaf'mış
Voleybolcu: yanlışlıkla en yakım arkadaşıma küfür ettik ya lan
Voleybolcu: biz broyuz, o yüzden aramızda kalabilir değil mi
Ahu: broluğun ilk kuralı
Ahu: bronu asla satma
Ahu: o yüzden merak etme söylemem:)
Voleybolcu: oh tamam rahatladım
Voleybolcu: ee napıyon yine oturup voleybol oynayışlarını mı izliyorsun?
Ahu: evettt ama ayranım yok bu sefer :(
ahubenans; sen dışında kimi
sevebilirim ki?136 beğeni, yorumlar kapalı.
•
•
•
yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınnn
SeviliyorsunuzZzZ<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLEYBOL/Texting √
Teen FictionAhu: neyse görüşürüz Voleybolcu: görüşürüz değil mi? Voleybolcu: görüşürüz ya neden görüşmeyelim :) Voleybolcu: görüşürüz :) <3