Bölüm 8 ~ Yeni Sayfa

68 24 71
                                    

Evet merhaba yeniden herkese 👋
Keyifler yerindeyse hemen bölüme geçelim derim. Neler oldu neler, hadi!

Multi: Alena🌿

****

Hepimiz karşımızdaki manzarayla mest olurken, Ken'in koluna iyice sindim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hepimiz karşımızdaki manzarayla mest olurken, Ken'in koluna iyice sindim. Arina Kalesi! Hala şöhret ve heybetiyle ayaktaydı. Arina Kalesi yıllar önce yani başımıza gelen felaket öncesinde, düğün törenlerinin açılışını yapmak için kullanılıyordu. Daha önce söylemiş miydim bilmiyorum. Yagdrasilya, o felaket öncesinde bambaşka bir yerdi. Klanlarımızın özellikleri ve isimleri o felaket sonrasında oluşmuştu.

Yagdrasilya halkı olarak, yıllar önce dağınık bir boy halinde hayatlarımızı sürdürüyorduk. Yani... Normal insanlar gibi kendi emeğimiz ile karnımızı zar zor doyuruyorduk. Ying enerjilerimiz yoktu ve kâhinlerin de bildiği büyüler çok sınırlıydı. Değişmeyen tek gerçek sanırım akan beyaz kanımızdı. Bitmek bilmeyen savaş ve kargaşayla sürdürdüğümüz bir hayat hiç kimsenin hayali değildi.
Ve amcam Escobar da buna son vermek istiyordu. Huzur ve barış içinde yaşayan bir Yagdrasilya... Onun tek hayaliydi.

Tüm gençliğini ve çalışmalarını bu hayali üzerine kurdu. Çalışmaları sonuç da verdi. Yarattığı dört ayrı taş ve güç sayesinde, aklına başka bir fikir daha gelmişti. Bu nedenle yarattığı dört ayrı taşa; Ateş, Buz, Su ve Toprak adlarını verdi. Yarattığı taşların ayrı ayrı çok önemli özellik ve güçleri vardı. Bu yüzden hiçbirinin birbiri üzerinde baskısı yoktu. Ben o sıralar daha on iki yaşında filandım ama herşey daha dün gibi aklımda.

Amcam, taşları dört ayrı klana dağıtmaya kararlıydı. Bu sayede Yagdrasilya'ya barış, huzur ve güç sağlamak istiyordu. Fakat bunu gerçekleştiremeden, o kaçınılmaz felaket herşeyi altüst etti. Taşlar çok güçlüydü, hatta amcam onları ayrı ayrı kutulara koyar öyle saklardı fakat ben... Yapmamam gereken bir şeyi yaptım ve taşlarla oynamak için onları kutularından çıkarttım. Ne olduğunu anlamadan, taşlar önümden gökyüzüne doğru fırlamıştı ve büyük bir ışık yayarak başka bir taş ortaya çıkmıştı. Masum insanların ruhunu yavaş yavaş öldüren büyülü bir taş...

Nurbino Taşı!

Taşın amacı ve adı, o felaketten sonra ortaya çıkmıştı. Babamın anlattığı kadarını biliyordum çünkü o felaket gününe ait anılarımın çoğunu hatırlamıyordum. Amcam taşı tamamen yok edemedi fakat ona büyük bir darbe indirmeyi başarmıştı. Yine de mücadelesi, ne kendi hayatını ne de sevdiklerimizin hayatını kurtarmaya yetmedi. Annem, göremediğim kardeşim ve amcam... Hepsi gitmişti.

Ve şimdi burada...

Arina Kalesi...

Suçluluk ve vicdan azabımı yeniden hatırlattı bana. O gecenin fitilini ateşleyen bendim fakat bunu babam ve benim dışında kimse bilmiyordu. Derin bir iç çekerken, Arina Kalesine yeniden baktım. Annem ve babamın düğünü burada gerçekleşmişti. Ama şimdi... Genişçe bir ormanlık içerisine gömülmeye başlamıştı bile.

KADERİN İKİ YÜZÜ:Freya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin