"Aramıza ölüm bile girse senden vazgeçmem."
🌞
Mihriban ve Yiğit Ali... Kader onları bir kış vaktinde, kış güneşinin etrafı zar zor ısıttığı ama bir bakışın kalplerini kora döndürdüğü vakitte karşılaştırmıştı. Kış güneşinin etkisi az olur ve çabucak geçer gider derler...
Ama onların aşkı soğuktan buz tutmuş kalplere baharı getirdi. İki kalp de yeşillendi çiçek açtı, sevgiyle tanıştı.
Yaşanan ihanetler ve yalan sözler mazide kaldı. Olmaz denilen şey oldu ve Yiğit Ali, Mihriban'a aşık oldu. Hani derler ya "Her nasip, vaktine esirdir." diye, işte onlar da birbirlerinden habersiz bir şekilde yıllarca birbirlerini beklediler. Mihriban, ailesinden sevgi görmeyen ve her zaman kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan biriydi. Çok çalıştı, bazen kazanamadı ama asla pes etmedi.
Çünkü önce kardeşinin hayatını sonra da kendi hayatını kurtarması için kazanması gerektiğini biliyordu. Korkuyordu. Hatta çok korkuyordu. Küçücük çocuğa hem ablalık hem de annelik yapıyordu. Bir şeyi eksik yapmaktan, kardeşini koruyamamaktan korkuyordu.
Babası o adamlar yüzünden ölmüştü. Annesinin ise nerede olduğunu bilmiyordu. Demek ki annesi sadece kendisini değil, kardeşini de istemiyordu. Yoksa oğlunu almak için uğraşırdı ama uğraşmamıştı.
Her şeye sıfırdan başlamak çok zordu. Bilmediğin bir şehirde, tanımadığın insanların içinde yeni bir hayata başlamak gerçekten cesaret istiyordu.
Her şey kardeşim için diyerek çıkmıştı bu yola Mihriban. Onun kalbinin güzelliğinden midir, kaderin gösterdiği dikenli ve karanlık yolun aydınlık bir gül bahçesine çıkmasından mıdır bilinmez ama karşısına Yiğit Ali gibi, yüreği yaralı olduğu kadar merhamet ile de dolu olan birisi çıkmıştı.
Aynı zamanda gerek komşuları olsun gerek ise diğer arkadaşları olsun, çevresi Mihriban ile Ege'yi tanıdıkça sevmiş ve benimsemişlerdi.
Ve Yiğit Ali...
Geçmişinde yaşadığı olaylar yüzünden çok yara almıştı kalbine. İhanet, çok onur kırıcı ve asla kabul edilemez bir şeydi. En yakınları tarafından ihanete uğramak onu paramparça etmişti. Kaderinin dönüm noktası, her şeyi ardında bırakıp hayallerinin peşinden gitmeyi seçtiği gündü.
Başarılı bir asker olmak için çok zor eğitimlerden geçti. Aylarca süren görevleri oldu. Yeni insanlar tanıdı. Onu kardeşi gibi seven ve her zaman ona destek olan bir insanla tanıştı. Yeri geldi omuz omuza çatıştılar, yeri geldi birbirlerinin yaralarını sardılar. Emirhan da aynı onun gibi cesur ve gözükara biriydi.
En zorlu görevlerde, en yüksek dağlarda, uçurumda, yamaçta, sınırın en ucunda, bazen de sınır dışında her zaman vatan uğruna savaştılar. Yıllar geçti. Mevlana'nın bir sözü vardır, der ki "Hamdım, piştim, yandım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIŞ GÜNEŞİM
General FictionEn can yakan yara, gönül yarasıymış meğer. Sevdiği kızın başkasıyla evlendiğini gören Yiğit Ali, yaşadığı yeri terk ederek Ankara'ya gider. Yıllar geçer ve Yiğit Ali, başarılı bir yüzbaşı olur. Fakat gönül yarası bir türlü geçmez. Tam her şeyden umu...