Gözlerin düşerdi hayalime. Nefes olurdun, can olurdun, hayat olurdun.
•Hastanenin önünde bir koşuşturmaca vardı. Zahid binbaşı koşarak indi araçtan. Timi, her zaman olduğu gibi şu anda da Yiğit Ali'nin yanındaydı.
"Dayan Yiğit!" Diye bağırıyordu Emirhan.
"Komutanım, siz de bırakmayın bizi!"
"Dayanın komutanım ne olur!?"
Sedyeye almışlardı Yiğit Ali'yi. Sedyenin bir tarafından Emirhan tutuyordu, diğer tarafından ise Cengizhan.
Cengizhan komutanının durumunu anlatmaya çalışıyordu. Gerekli bilgileri veriyordu.
Aybars yüzüne düşen yaşı sildi. Timde yaşı en küçük olan oydu, Yiğit Ali'yi abisiymiş gibi seviyordu. Her zaman Yiğit Ali onu ayrıca korur kollardı.
"Çabuk olun, çok kan kaybetti!" Diye bağırdı Emirhan.
Hemen bir takım kontroller yaptılar. Ameliyata alınması gerekiyordu. O, son gücüne kadar dayanmıştı. Askerlerini ve topraklarını korumak için, yaralı olsa bile, son gücüne kadar savaşmıştı. Kendisine bir şey olmasına razıydı, yeter ki vatan sağ olsundu.
Yiğit Ali'yi ameliyathaneye götürdüler. Pırıp pırıl parlayan safir gözlerinin belki de son şeydi, parmağında gördüğü yüzük. Ameliyat masasında baygın bir şekilde yatıyordu. Etrafında doktorlar dört dönüyordu.
Gökdeniz ise al bayraklı tabuta koyulmuştu. Ağırlık olsun diye tabutun içine kum torbası da koymuşlardı. O, en çok istediği şeye kavuşmuştu. Şehit olmuştu. O şu an çok mutluydu ama gerisinde kalanların yüreğini dağlıyordu bu acı.
Tim perişan haldeydi. Arkadaşlarını kaybetmenin acısını zor kaldırıyorlardı. Bakmayın siz onların iri yapılı, demir gibi göründüğüne. Oysa ki yufka yürekli, insanlardı. Gözü kara oldukları kadar merhamet doluydu yürekleri.
Diğer tarafta ise Bilal yüzbaşı vardı. Şehit verdiği askerinin tabutunun başında bekliyordu. Onun için de çok zor bir gündü. Nasıl verecekti askerinin şehit haberini? Ailesine ne diyecekti? Emindi, biliyordu. Ailesi içleri yana yana, vatan sağolsun diyecekti. Ama bu acı haberi vermek çok zordu.
Şahdağ karakol komutanı kolundan vurulmuştu. Kurşun çıkarılır çıkarılmaz kalkmak istedi. Engel olmaya çalıştı hemşireler. Ama o kimseyi dinlemedi. Beş askerini şehit vermişti. İçi yanıyordu, acısı göğsünü delip geçiyordu. Koskoca adamın gözlerinden akan yaşların haddi hesabı yoktu. Konuşmuyordu, sadece göz yaşı akıyordu. Elleri titriyordu. O da acı haberi nasıl vereceğini düşünüyordu. Askerleri ona emanetti ama o askerlerini koruyamadığını düşünüyordu.
Her komutanın aklında bir de şu vardı. Askerleri şehitlik mertebesine ulaşmıştı. Vardıkları yerde çok mutlulardı ama onların ardından kaç ocağa ateş düşmüştü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIŞ GÜNEŞİM
General FictionEn can yakan yara, gönül yarasıymış meğer. Sevdiği kızın başkasıyla evlendiğini gören Yiğit Ali, yaşadığı yeri terk ederek Ankara'ya gider. Yıllar geçer ve Yiğit Ali, başarılı bir yüzbaşı olur. Fakat gönül yarası bir türlü geçmez. Tam her şeyden umu...