Mihriban'dan...Zamanın çok hızlı geçtiğini düşünüyorum bu aralar. Aylar önce neredeydik şimdi ise nerede...
Bu sabah Rukiye teyze ile birlikte pişi yapmıştık. Biz kahvaltı ederken Aylin abla aramıştı. En son geçen hafta konuşmuştuk onunla. Epey uzun konuştuk telefonda. Sonra da Ege, Melek ile konuşmak istemişti ve telefonu alıp oturma odasına gitmişti.
Onlar da birbirini özlemişti sonuçta birbirlerinden başka arkadaşları da yoktu. Rojbin teyze işlerin, ben onun yanında çalışmaya başladığımdan bu yana daha da arttığını söylemişti şimdi ise tek başına oldukça zorlanıyormuş. Aylin abla bahsetmişti. Artık geri dönmemiz gerekiyordu ama Rukiye teyzeyi burada bırakmayı hiç istemiyorduk. Bize evini açmıştı, sayısız yardımı dokunmuştu. Onu, vefat eden babaannemin yerine koymuştum bile çoktan.
Biz gidince yine tek başına kalacaktı. Kızı da zaten biz buraya geldiğimizden bu yana bir kere bile aramamıştı. Biz gelmeden önce de aramıyormuş doğrusu ama insan annesini hiç merak etmez mi üstelik melek gibi bir insan Rukiye teyze. Bize söylemiyor ama biz anlıyoruz, gitmemizi hiç istemiyor. Biz ona nasıl alıştıysak o da bize öyle alışmıştı. Ama onu tanıdığımız için çok mutluyduk. Hakkari'ye döndüğümüzde de vaktimiz oldukça hem onu hem de Yiğit Ali'nin annesiyle babasını ziyarete gelecektim.
Şu an ise Işıl ile Anayasa hukuku çalışıyorduk. Bu sınav işini gerçekten ciddi bir şekilde yürütüyorduk. Kitaplarımız Derecik'te kaldığı için de PDF kitaplar indirip çalışıyorduk. Her güzel şeyin bir sonu vardı ve mutlaka buradaki yaşamımızın da bir sonu olacaktı, illa ki bir gün gidecektik.
"Biraz ara verin, bakın size ne yaptım?" Diyerek oturma odasına geldi Rukiye teyze. Aynı anda başımızı kaldırıp ona baktık. Elinde bir tepsi vardı. İki bardak süt ve bir tabak kurabiye...
"Aaa Rukiye teyze kurabiye mi yaptın?" Dedim. Gülümseyerek masamıza yaklaştı.
"Yaaa mis gibi kokuyor Rukişim ellerine sağlık." Dedi Işıl. Çaktırmamaya çalıştım ama gözlerim doldu. Bizi torunları gibi seviyordu kadın. Canım Rukiş teyzem...
"Afiyet olsun çiçeklerim. Bu kurabiyeyi ben ilk kez kızımı istemeye geldiklerinde yapmıştım. Hamuru önce ikiye ayırıyorum, biri siya biri beyaz oluyor sonra birbirine dolayıp kesiyorum." Dedi heyecanla. Ayağa kalkıp ona sarıldık. Bir yanağından ben öptüm, diğer yanağından ise Işıl öptü.
"Ege'ye de koydum televizyon izleyerek yiyor." Dedi.
Bir tane alıp ısırdım. Pudra şekerli un kurabiyesiydi ve gerçekten çok güzeldi tadı. "Hmm çok güzel olmuş vallahi." Dedim.
Biz hemen sandalyelerimize oturup tabağı önümüze alınca o da saçlarımızı okşadı. Kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissettim o an. İçimde bir yerlerde bir sevgi eksikliği hissettim, o da babaannem gibiydi. Annem babam sevmese de babaannem sevmişti beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIŞ GÜNEŞİM
General FictionEn can yakan yara, gönül yarasıymış meğer. Sevdiği kızın başkasıyla evlendiğini gören Yiğit Ali, yaşadığı yeri terk ederek Ankara'ya gider. Yıllar geçer ve Yiğit Ali, başarılı bir yüzbaşı olur. Fakat gönül yarası bir türlü geçmez. Tam her şeyden umu...