Görkemli saraydan çıktıklarında birçok elf günü karşılamaya çıkmıştı. Ancak adımları sessiz olsa bile hızlıydı çünkü o gün yaz dönümü günüydü. Herkes bir işin ucundan tutmuştu. Yorulsalar bile hallerinden memnun olduğunu hissediyordu Thranduil. Onların mutluluk ve refah içinde yaşaması onu da mutlu ediyordu prensleri olarak. Her ne kadar bu barış döneminin kısa süreli olduğunu bilse de herkes elinden geldiğince tadını çıkartmaya çalışıyordu ve şenlikler bunun için biçilmiş kaftandı. Zaten Silvan yani orman elfleri şenlikleri severdi ve atlamamaya özen gösterirlerdi.Birkaç ellon ağır masaları taşıyordu ama çoğu elf yere oturmayı tercih ediyordu. Birkaçı ise şenlik ateşi için odun toplamaya gitmişti. Ellethler minder kılıfları, masa örtüleri dikip, yemek yapıyorlar ve zarif dekorasyonlarla ilgilenip bir yandan sohbet edebiliyorlardı. Hiç kimse mutsuz değildi bir kişi haricinde.
Uzaktan kızıl bir çalıya benzeyen ve henüz çocuk yaşta oldukça kısa olan bir ellon ihtişamlı kraliyet masasına oldukça dikkatli gözlerle bakıyordu. Thranduil özellikle o ellona vermişti ilgisini. Ona yardım etmek için yanıp tutuşuyordu ama hem rencide etmekten hem de çekindiğinden yanına gidemiyordu. Bunu farkeden Lillian boyunun elverdiğince ellerini omuzlarına koydu prensin. Saçlarının arkasından kulağına fısıldadı kadife sesiyle.
"Hadi git seni sevecektir."
Prens omzunun üzerinden altın saçlı ellethe baktı. Lillian onu teşvik edercesine gülümsüyordu ve bu içini cesaretle dolduruyordu.
"Sahiden sever mi beni?"
Lillian aklından seni sevmeyen kimsenin olmadığına eminim diye düşündü ama bunu kendine saklamayı tercih etti ve omuz silkerek karşılık verdi.
"Denemeden bilemezsin Duil."
Lillian çoğu zaman olduğu gibi haklıydı ve bu yüzden kıyafetinin kollarını dirseklerine kadar kıvırıp derin bir nefes aldı. Son kez Lillian'a baktıktan sonra kızın sesini işitti.
"Beni ararsan nerede bulacağını biliyorsun prens."
Muhtemelen dişi elflere yardım etmeye gidecekti ve zaten o altın renkli saçlarıyla burada oldukça dikkat çeken bir elfti.
Çocuğun yanına gittiğinde meraklı gözlerle yanında eğildi. Kan kızılı dalgalı saçlarına bakılırsa kızılbalta ailesinden olmalıydı. Kızılbalta ailesi bir zamanlar Gondolin'de ikamet ederdi ve yedi kapıdan birini korurlardı. Silahları ve aynı zamanda sembolleri ise kızıl baltaydı.
"Hiç bana öyle üstten üstten bakma uzun efendi. Küçük olabilirim ama çok güçlüyüm."
Thranduil gülmemeye çalışırken dudaklarını ısırdı onda kendi küçüklüğünü görmüştü çünkü.
"Buna şüphem yok tabi küçük kızılbalta. Ancak istiyorsan sana yardım edebilirim çünkü kraliyet masası en ağır masalardan biridir."
Çocuk sarı gözleriyle ona sert bir şekilde baktı ve küçük elleriyle koca masayı kaldırmaya çalıştı tabi bunu yaparken yanakları saçlarıyla aynı renk olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🍁Orman Gülü🍁|~|Thranduil
Fanfiction🧝🏻Sindar prens serisi ilk kitap🧝🏻 Bu kitapta Thranduil'in prenslik dönemlerinden şimdiki krala dönüşünü ve gizemli eşini göreceksiniz. "Ben Orta Dünya'nın tekrar ışığa kavuştuğunu göremeyecek olsam bile ion nin sen ve Legolas göreceksiniz Thran...