⚜️Lorien'in güneşi⚜️

42 5 0
                                    


Doğa çok ilginç bir oluşumdu. Ayrı olmayan bir kıtanın hiçbir yerinde aynı bitkiler yetişmez aynı renklere bürünmezdi hiçbir diyar. Orta Dünya'nın doğusu içinde bu geçerliydi. Yeşil Orman Diyarında ağırlıklı olarak yeşil renk bulunur ama bazı kısımlarında renk renk çiçekler açardı. Yeşil yaprak kabilesinin olduğu kuzeybatı taraflarında ise ağaçlar genellikle ince ve kuruydu. Orasının ahalisi çadırlarda yaşamlarını sürdürürlerdi ve bu dezavantajlarını gizlenme büyüsüyle avantaja çevirirlerdi.

Lillian beyaz atının üzerinde Sinaila ile birlikte kabilesinin batı sınırına giderken bunları düşünüyordu.

"Yine düşünceler içindesin Lillian. Eğer arkada bıraktıklarını düşünüyorsan endişelenme. Hem isyancıyı da yakaladık ve gerekeni yaptık."

Kıvırcık saçlı elleth omuz silktiğinde açık kahverengi gözlerini sağ koluna çevirdi Lillian. Dışardan nasıl gözüktüğünü bilmiyordu.

"Ben sana güveniyorum Sinaila ama içim hiç rahat değil. Ailemi çok özlemeseydim asla burayı bırakmazdım."

Sinaila anlayışlı bir şekilde baktı can dostuna. Hiçbir zaman bencillik etmez hep kendinden başkasını düşünürdü ancak bu onu yıpratıyordu farkına varmadan.

"Herkesin olmasa da çoğu kişinin ailesi yanında fakat sen prensessin ve kabilemizin hanımısın. Bu yüzden ailenle özlem gidermek senin de hakkın."

Derin bir nefes aldı Lillian sonunda sınıra gelmişlerdi. Örümcek ağları gibi uzanan ağaçlar yerlerini altın rengi taç yapraklara bırakmıştı. Buradan sonrasında yürümek istiyordu.

"Sen olmasan ne yapardım Sinaila. Varda'nın ışığı seninle olsun. Sana en kısa zamanda yazacağım."

Sinaila kahverengi doru atını çevirdi ve tebessüm ederek dört nala ilerledi. Lillian düz saçlarını düzeltti ve sakin adımlarla yürümeye başladı. Yolları yürüdükçe ağaçların uzunluğu ve kalınlığı artıyor tatlı bir meltem yüzünü okşuyordu.

Lorien'in tanıdık dokusunu çok özlemişti. Burada hava hiçbir zaman tam olarak kararmaz ve genellikle hafif güneşli olurdu. Orta Dünya'da pek yetişmeyen ve diyara adını veren Lorien çiçeği de burada yetişirdi. Bayraklarında yer alan beş yapraklı çiçek genellikle kendisiyle de ilişkilendirilirdi.

"Güneşin doğuşunu hissettim ve onu karşılamak için geldim. Hoş geldin Lillian."

Otoriter ancak yumuşak bir ses yankılandığında yapraklar titreşti ve gözlerinde zamanın donduğu parlak leydi kendisi kadar ışıltılı bir gülümseme ile ortaya çıktı.

"Bende seni her zamanki gibi hoşbuldum nana. Burayı o kadar özlemişim ki. Babam ve ablam buralarda mı?"

İlerleyip annesinin koluna girdiğinde işte huzurun tanımı bu olmalı diye geçirdi içinden. Annesinin yanında kendini güvende ve zinde hissediyordu. İster istemez mutluluk doluyordu içine.

"Ailemin zihnini okuyamıyorum ne kadar güçlü olsam da ancak bende bir anneyim ve anneler her zaman hisseder. Canını sıkan şeyler mi var Lillian?"

Galadriel ay gibi duru elini kızının ipeksi saçlarına götürüp okşadı ve yanaklarını avuçlayarak Lillian'a doğru eğildi. Annesi tüm ellethlerden daha uzundu.

"Sıkkın sayılmam ve kabilemi de çok seviyorum ancak bir yanım sizinle beraber olmak istiyor."

Galadriel buruk bir güzellikle gülümsedi ve bembeyaz elbisesi yerlere değmeden hüzünlü bir şekilde dalgalandı.

"Bende seni çok özlüyorum ama kralımızın emri bu. Ben her ne kadar hep beraber olmak istesem de bir kraliçe değil sadece prensesim. Kralımız seni kendinden sonraki varis yapmak istiyor olmalı ki yeşil yaprak kabilesinin yönetimini sana verdi."

🍁Orman Gülü🍁|~|Thranduil Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin