⚜️Freda'nın öğüdü⚜️

72 4 2
                                    

Elanor, Sindarin dilinde güneş demekti ve bu isim dişi elfe oldukça uyuyordu. Kızın güneş gibi saçları yastığa dağılmışken Thranduil başka şeyler düşünmek için zihnini oyalıyordu ama yolları hep Elanor'a çıkıyordu. Sonunda beklemekten sıkıldı ve gözlerini dinlendirmek için başını kızın elinin hemen aşağısına yatağın üzerine koydu. Biliyordu elflerin uyuması gerekmezdi ama onların da arada bir zihinlerini boşaltmaya ihtiyaçları olurdu. Kısa süreli rüyasında annesini gördü. Beyaz saçları gecenin karanlığında ışık saçıyor ve herkes onu Varda'nın kutsadığına inanıyordu.

"Bazı şeyler kaybederek kazanılır bunu unutma Thranduil. Hayatta her zaman kazanamazsın, bazen kaybetmen gerekir ki amacını anlayabilesin."

Freda, sonunda oğluna döndü. Thranduil koşarak annesine sarıldı. Gözleri ırmaklar gibi çağlıyordu. Annesini kısa zaman önce kaybetmişti. Freda bilinmeyen bir nedenle Valinor'a yelken açmıştı. Ona anlatmasa da gitme nedenini Oropher'e söylemişti.

"Oğlumuz hayatta çok önemli bir rol oynayacak. Ancak bunu başarabilmesi için benim Valinor'a gitmem gerekiyor. Ona iyi bak."

Son sözleri bunlar olmuştu ve atına atlayıp nedimeleriyle Orman Diyarı'ndan ayrılmıştı. Oropher, Thranduil'in annesinin gitmesine engel olacağını bildiği için onu Rivendell'e anlaşma yapmaya yollamıştı temsilci olarak. Eve döndüğündeyse büyük bir fırtına kopmuştu ve Thranduil babasına karşı çıkamayacağı için içine atmıştı. Annesi onu kendinden bile çok seviyordu ve boş yere onu bırakmayacağını biliyordu ama içindeki küçük elf tir tir titriyordu. Annesine her zaman ihtiyacı olacaktı o gece göğündeki demir kazık yıldızı gibiydi. Ona yol gösterir hatalarını görmesini sağlar ve şefkatiyle sarıp sarmalardı.

"Nana bu sözlerini anlamıyorum. Bir şeyi kaybetmişsen kaybetmişsindir. Bunun neresi iyi olabilir ki?"

Freda, oğlunun saçlarını okşayıp gözyaşlarını sildi. Alnına bir öpücük kondururken etrafında bir hale belirmeye başlıyor ve o silikleşmeye başlıyordu.

"Eninde sonunda öğreneceksin oğlum şu an hamsın ama daha sonra pişeceksin. Ve şunu unutma senin yanında olamasam da bir gün mutlaka görüşeceğiz. O zamana kadar seni izliyor olacağım. Babanı ve seni çok seviyorum bunu unutma olur mu?"

Thranduil başını salladı ve ellerini tuttu sanki ona tutunursa gerçekten yanında olacakmış gibiydi.

"Bu sözlerini unutmayacağım Nana, emin olabilirsin."

"Zambakların kraliçesine iyi bak zira geleceğinde o da kilit bir rol oynuyor."

Thranduil bende seni seviyorum diyemeden rüyasında başka anılara yelken açtı.

Dişi elf karanlıkta sürükleniyordu. Durmadan düşüyor tutunacak bir dalı olmadan aşağı düşüyordu. Bir anda elleri bir konsolu kavradığında şaşkın bir şekilde nefes nefese etrafına bakındı. Burası neresiydiki zihnini zorlayınca bir sarayda olduğunu anladı. Her yer bitkilerle doluydu sanki ormanı rahatsız etmeden canlılar burada medeniyetini özenle kurmuştu. Oldukça ferah olan yerde ona oldukça tanıdık gelen bir yabancı gördü.

Beyaza çalan açık sarı saçları ve heybetli vücuduyla etrafına adeta ben buranın kralıyım enerjisi yayıyordu. O yabancı sonunda balkonda kendisine döndüğünde tebessüm ettiğini fark etti. Eşsiz mavilikteki gözlerinin içinde yıldızlar dans ediyormuşcasına parlıyor onu kendine çekiyordu. Yıldızların ışığından oldukça nasibini almış olan dişleri o kadar parlaktı ki kendi sarı saçlı yansımasını belli belirsiz görebiliyordu. Uzattığı eli bembeyaz ve Anduin nehri kadar duruydu istemsiz bir şekilde onun elini tuttu. Soğuk ellerinin arasına kendi sıcak ellerini kondurduğunda mavi gözlü yabancı parlamaya devam ediyordu. Kendi ışığı onun ormanına karışıyor ve deniz kokusu burnuna dolmaya devam ediyordu.

🍁Orman Gülü🍁|~|Thranduil Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin