⚜️Yıldız ışığı şenliği⚜️

55 2 17
                                    


Sonbahar rüzgarları kışın gelişini haber ederken sivri kulaklara Thranduil söğüt yaprağı meydanının ortasına ilerledi. Her sene babası baba tarafından Sindar elfi olduğu için yıldız çağırırken onu her seferinde hayran bakışlarla izlemişti ama bu sene kendisi yapacaktı ve oldukça stresliydi.

Aslında stres yapmasını gerektirecek bir durum yoktu. Sözleri, ses kontrolünü ve hareketleri ezberindeydi. Eru'ya şükürler olsun ki biz elflerin hafızası muhteşem diye düşündü. Ancak bilmiyordu o zamanlar hafızasını sildirmek isteyecek kadar büyük acılar yaşayacağını.

Arkasında duran Lillian'a baktı. Ellethin tebessümü ona cesaret verdi ve kahverengi hafif çekik gözleri gülümsemesinin altında kayboldu. Gözlerini göğe çevirdi ve derin bir nefes alarak asasını göğe kaldırdı, Sindarin dilinde ritüeli başlattı.

O sindarin dilinde sözcükleri fısıldarken bulutlar yıldızların önünden çekildi. Gözleri kapalı olsa bile bedeninin zarif bir şekilde hareket ettiğinin farkındaydı. Birkaç yıldız normalde olduğundan daha da fazla parıldamaya başladı. Sanki hepsi çiçeklere üşüşen arılar gibi prensin üstünde doğru inmeye başladılar.

Sindar elfleri büyük bir gururla Thranduil'i izliyorlardı. Diğer Silvan elfleri bile içmeyi bırakmış ellerini gözlerine siper ederek bu olağanüstü manzarayı seyre koyulmuşlardı.

Bir süre boyunca prensin sesi yükseldi ve birkaç yıldız üst üste binerek kavga edermiş gibi etraflarında dönmeye başladı. Yıldızlar sanki Varda'nın saçlarından kopup balı çok sevip yine de ona alerjisi olan biriymiş gibi bir şevkle prensin üstüne doğru uçuyorlardı.

"Sen etrafımdayken bende böyle hissediyorum Lillian güneşışığı. Sanki içimdeki yakıcı buz senin sıcaklığında ferahlıyor. Hayatıma girdiğin için Eru'ya ne kadar şükretsem az."

Lillian tabikide bu sözleri duydu ve kulakları mutlulukla kızardı. Herkes ritüel sırasında prensten uzak dururken kendisi en yakın çamın önüne yaslanmış ilk kez şahit olduğu bu olağanüstü olayı izlemekteydi. Lorien'de pek böyle şenlikler olmazdı. Orada aşırı sakinlik hakimdi ve Lillian maceraperest bir elleth olarak sık sık başka diyarlara giderdi.

Sarı saçlarında insanların hırslarını,cücelerin küstahlığını,hobbitlerin misafirperverliklerini,elflerin hoşsohbetini, entlerin kadimliğini görebilirdiniz. Yine de nereye giderse gitsin kendini evinde hissetmemişti. Ta ki yolu Yeşilyaprak kabilesinden ayrılıp Yeşil Orman diyarına gelene kadar. Bir çift deniz mavisi göz onun evi olmuştu bir anda. Bunu sonunda ölüm de olsa çok uğraşmış yine de kapılmaktan kendini alıkoyamamıştı.

Şimdi ise ruh eşinin merhametli bir kral gibi şenlik yönetmesini izliyordu. Uzaklarda Silvan elfleri doyasıya yiyor ve içiyor bazıları ise ok yarışı yapıyordu.Hafif bir rüzgar esti ve sonunda kendini kanıtlayan gümüş yıldız yeryüzüne inmişti. Minik bir kar tanesi gibi Thranduil'in avuçlarına kondu ve ışığı azalsa da hâlâ soğuk bir şekilde parlamaya devam etti.

"Bu çok güzel Duil."

Lillian'ın mest olmuş sesiyle gözlerini açtı prens ve ona tebessüm ederek yanına geldi. Prenses temkinli bir şekilde onu süzünce elini yıldızı tuttuğu avcuna koydu.

"Dokunabilirsin ısırmaz."

Lillian gözlerini devirse de parmaklarının altındaki serin yıldızın onu gıdıklamasından dolayı gülmekten kendini alamadı.

"Sanki bir ruhu varmış gibi."

Thranduil gülümsedi ve diğer yıldızlar ait oldukları yerlere dönmeden önce Lillian'ın etrafında daire çizerlerken ona hayran bir şekilde bakakaldı. Gümüş ve beyazlar içindeki prenses şaşkınlıkla gülümsüyor ve yıldızların saçına ve yanaklarına dokunmasına izin veriyordu.

🍁Orman Gülü🍁|~|Thranduil Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin