Tahtın arkasındaki büyük ağacın kökleri siyahlaşmaya başladığında herkes çok endişelenmişti. Zira bu ağaç yeşil orman diyarının kalbiydi. Ormanı her zaman canlı ve bereketli kılar onu kötülüklerden korurdu.
"Yine de Sauron'un ilk etki etmek istediği yerlerden birisi burası olduğu için sınırlarımızı güvenceye almalıyız."
Thranduil ve Oropher taht odasında koca çınarın durumunu konuşuyorlardı. Sanki bembeyaz huş ağaçlarının çınarlarla el ele verdiği bu odaya bir hastalık çökmüş içten içe çürütüyordu sarayı.
Oropher gözlerini kıstı ve asasını tahta dayadı. Sağ elini ağaca koyarken sol eliyle oğlunun elini tuttu.
"Biliyorsun baba benim gücüm henüz açığa çıkmadı."
Thranduil bunları dediğinde Oropher şefkatli bir şekilde tebessüm etti.
"Evet biliyorum ama varlığın bile bana güç vermeye yetiyor. Ayrıca kraliyet enerjisini ağaç algılayacak ve sınırlarımızı bir kalkan gibi örecektir."
Thranduil gülerek babasının elini tuttu ve sıktı. Söz konusu diyar olunca güçleri olmasa da çorbada tuzu olsun isterdi.
"Yavanna yardımcımız olsun ada."
Babası gözlerini kapayınca bir müddet hiçbir şey hareket etmedi. Öyle ki kışın habercisi rüzgarlar bile durmuştu. Ancak yirmi göz kırpımı saniyeden sonra ağacın koca gövdesinden beyaz bir ışık yayılmaya başladı. Oropher'in saçları havalanırken etrafında yeşil bir aura belirdi. Thranduil bu olanları hayranlıkla inceledi. Babası cidden çok güçlüydü asa olmadan bile. Ona imrendiğini hissetti güç konusunda.
Ağacın etrafında siyah lekeler belirirken ışık ve karanlığın savaşı başladı. Babası kaşlarını çattıkça beyaz ışık büyümeye çalışıyor ama kaynağı bilinmeyen karanlık üste çıkmaya başladı.
Şimdi alnı boncuk boncuk terler akıtıyordu Oropher'in prens terini silmek istedi ama konsantrasyonunu bozabileceğini düşünerek nefes almaya bile korktu.
Gri bir hava dalgası ikisini ayrı yerlere savurunca Thranduil kolunu gözüne siper etti ve öksürmeye başladı. Etrafa o kadar kesif bir duman yayılmıştı ki muhafızlar bile bakmaya gelmişti.
"Ada! Ada iyi misin?"
Oropher belini tutup asasına dayanarak doğrulduğunda prens ona yardımcı oldu. Kral tek gözü kısık bir şekilde ağaca baktı ve daha sonra ciidi bir ifadeyle Thranduil'e baktı. Artık ağaca her ne olduysa bunun iyi bir şey olmadığını hissetmişti.
"Menestor'u bul diyarı kuzeye taşıyoruz. En kısa zamanda sen de kuzey dağlarına ejderha yumurtalarını söndürmeye gidiyorsun."
Prens babasının emirleri karşısında sadece başını eğip onaylamakla yetindi. Güney artık güvenli değildi anlaşılan. Yine de bu bölgeyi özleyecekti. Babası özgürlüklerini kazanmak için savaşırken annesiyle burada yaşamış burada savaşmıştı. Yine burada büyümüş ve burada ruh eşiyle tanışmıştı.
İleriden telaşlı adımlarla gelen Menestor'u gördüğünde ona el kaldırdı.
"Halkımıza haber ver en kısa sürede Eryn Galen'i boşaltıp kuzeye çekiliyoruz."
Menestor itiraz edecek gibi oldu.
"Efendim ama kış çetin geçecek gibi dayanamayabiliriz."
Thranduil elini omzuna koydu ve gülümsemeye çalıştı. Kendisi umutsuz olursa halkı da kötü etkilenirdi. Her zaman güçlü ve cesur olmak zorundaydı. Bu ne kadar ona bazen ağır ve zor gelse de prenslik bunu gerektirirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🍁Orman Gülü🍁|~|Thranduil
Fanfiction🧝🏻Sindar prens serisi ilk kitap🧝🏻 Bu kitapta Thranduil'in prenslik dönemlerinden şimdiki krala dönüşünü ve gizemli eşini göreceksiniz. "Ben Orta Dünya'nın tekrar ışığa kavuştuğunu göremeyecek olsam bile ion nin sen ve Legolas göreceksiniz Thran...