10 | sebebi şahsına ait sevincim

124 19 17
                                    

 

"Ona dönüp gülümsememi şahsına sundum, sebebi şahsına ait olan sevincimi sadece ona sundum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ona dönüp gülümsememi şahsına sundum, sebebi şahsına ait olan sevincimi sadece ona sundum."

  Biz yetimhaneden çıktığımız vakit tepede olan güneşin yavaşça battığı ve yürüdüğümüz dar sokağa bakan çokça pencereye turuncuyu armağan ettiği saatlerdi. Ayaklarımızın altında çatırdayan irili ufaklı çakıl taşları, sokakta koşturan küçük çocuklardan sonra sessizliğimizi bozan tek gürültüydü.

  Dar, şehre oldukça yakın lâkin bir o kadar da harabe olan bu caddede yanından geçtiğimiz her açık kapı ya da pencere ardımızdan kapanıyor, insanlar davetsiz misafirleri utanmaz bir dille reddettiklerini yüzümüze vurmakta sakınca görmüyorlardı.

  Güneş ışığı pencerelerden yüzümüze değiyor, arsızca gittiğimiz yere kadar bizi takip ediyordu. Ve bir grup oğlanın ardından onlarca göz bakıyor, aralanan dudaklar fısıldaşıyordu elbet.

  Önümde ilerleyen diğerlerine baktım. Heeseung en önde tek kelime etmeden ilerliyor, son iki yıldır bizsiz yürüdüğü bu yolda şimdi ardından gelen kalabalığın ona verdiği cesaretle yürüyordu.

  Diğer üçüne de göz gezdirdikten sonra sadece bir adım önümde ilerleyen Seonwoo'ya baktım. Omuzları önde ve bacakları her an güçten düşecek gibiydi. Hafifçe esen akşam rüzgarı yüzüne düşen lepiskalarını bir yaprakmışçasına alıyor, havada hafif hafif titretiyordu.

  Ben bir adım gerisinde kalıp onu izlemeyi sürdürürken o, varacağı yere -sokağın sonuna- bakmaktansa kendi adımlarını seyretti. Başı her daim yere dönüktü, çok konuşmuyor ve kendisiyle de konuşturmuyordu. Nerede olduğundan bihaber, kaybolmuş zavallı bir insanın bir müddet sonra kendini de kaybedişini anımsatıyordu onu izleyene. Bir haykırış ya da gözyaşı yoktu ortada: Kendini kaybediş, en başta vazgeçmekten geçiyordu ki o yaşamayı seçip yaşayamayanlardandı.

  Havaya karışan tozu ciğerlerime çekerken gözlerimi kapatıp o bir adımlık mesafeyi kapattım. Gözlerimi açıp açıkça ona bakmaya devam ettiğimde bile başını kaldırıp bana bakmadı.

  Uçuşan lepiskaları gözlerinin önünden kalktıktan sonra yarı açık gözlerine baktım. Akşam rüzgarı yüzümün sağ tarafını hafifçe okşarken bana bir armağan vermişti sanki lakin anlamlandıramadığım duygular barındıran gözlerini ve yıllardır gerilmemiş dudaklarını görmek canımı son derece acıtıyordu.

  Ne on ikisindeki o çocuğun gülümsemesine, yerinde duramayışına ve herkese sataşıp çokça konuşmasına çocukluk deniyordu ne de on sekizindeki bu genç oğlanın gülümsemeyişine, yerinde durmasına ve herkese boyun eğip asla konuşmamasına olgunluk deniyordu.

  Ona her baktığımda, her şey daha farklı olsaydı hâlâ içten bir şekilde gülümseyip elimi tutar mıydı diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.

ᴛᴇᴍᴘᴇsᴛᴀ • sᴜɴᴋɪHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin