"Birini incitmek hiç bu kadar acıtmamıştı.
Ve ben
acıtsa da kimseye öylece tutunmamıştım."•
Titreyen ellerimin arasındaki defteri hızlıca kapatıp göğsüme bastırdığımda ancak fark edebilmiştim delicesine atan kalbimi. Ayaklarımın altındaki zemin titreşen ışıkla dalgalanırken başımı eğdim. Çoktan bu dünyadan göçmüş birinin düzgün el yazısıyla yazılmış, belki de geride bıraktığı tek mal varlığı olan bu defteri okumak utanç duymama sebebiyet verdi. Etrafımı saran ve beni acımasızca sıkan sessizlik, rahatsız edici derecede baş ağrıtmaya başlayıncaya kadar öylece durdum.
Hava çoktan kararmış olmalıydı lâkin çocuklar henüz yatakhaneye doluşmamıştı, büyük salonda ya da merdivenlerde kıkırdaşıyorlardı.
Defteri hâlâ göğsüme bastırıyorken dizlerimin üzerinde doğruldum ve yatağa döndüm. Seonwoo hâlâ derin bir uykudaydı. Öyle ki adı henüz koyulmamış büyük bir okyanusun derinliklerinde huzurla uzanıyor, ince parmaklarını berrak sudan geçiriyor ve parlak saçlarının havalanıp suyu sarmalamasına göz yumuyor gibiydi.
Durdum ve bir süre sakin nefes seslerini dinledim. O sırada dudaklarım kısa bir dua için aralandı ve kıpırdadı:
Tanrım, onu büyük bir fırtınanın ortasında yalnız bırakma.
Defterin üzerine sıkıca kapanmış ellerim gevşeyip göğsümden uzaklaştığında yine yere oturmuştum lâkin bu sefer yüzüm Seonwoo'ya, sırtım ise diğerlerine dönüktü.
Başımı eğip defteri yine bacaklarımın üzerine bıraktım ve kapaklarını dikkatlice ayırdım. Defter yanlış bir hareketimle parçalara ayrılacak gibiydi.
Düzgün, eğik yazıyla süslenmiş sayfaları tek tek geçerken bu yazıyı yazan kişiye saygılarımı sundum. Her ne olduysa bir fikrim yoktu. Yapacaklarını yazmasına rağmen ne oldu, oğluna kavuşabildi mi ya da kendisi şu an nerede bunları bilmiyordum elbet. Bildiğim tek şey, birilerinden koruduğu biricik bebeğinin bu gece on üç yaşına girecek bir oğlan olduğu ve hemen önümdeki yatakta uyuduğuydu.
Yazılarla baştan sona doldurulmuş sayfalar son bulduğunda bomboş, sarı sayfayla karşılaştım. Bu boşluk ileriki birkaç sayfada daha vardı. Sonrasında ise okumakta güçlük çektiğim, taklit sonucu eğik yazılan eğri büğrü yazılar vardı. Bu yazı defterin daha büyük bir kısmını kaplıyordu.
İlk sayfasından başlayarak göz gezdirdim, tamamını okumaya ne gönlüm razıydı ne de vaktim yeterdi.
17 Şubat 1910Sevgili anneciğim. Bu yazdıklarını okumam biraz zaman aldı fakat anlamam daha çok zaman alacak gibi.
Giydiği ayakkabıları evimizin girişindeki ahşap merdiveni delercesine ses çıkartan bir kadın verdi bu defteri. Gerçi başta benimle pek konuşmadı, babam için gelmiş gibiydi. Bahçeye çıkıp uzunca bir süre konuştular. Babam geri döndüğünde defteri kucağıma fırlatıp salona geçti. İfadesiz yüzü hüzünlü gözüküyordu. Onu böyle gördüğüme sevindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴛᴇᴍᴘᴇsᴛᴀ • sᴜɴᴋɪ
Misteri / Thriller"Eğer ki kabul edersen, tanrıma kendimi sunuyorum." Yetimhanede tanışan bir grup genç peşlerini bırakmayan geçmişlerinin kendilerini sürüklediği yere, İtalya'nın arka sokaklarındaki kirli ellere düşerler lakin kurtuluşu temiz kalmaktansa kirlenebi...