Mahpeyker Sultan ile Karşılaşma

1.9K 91 4
                                    

Kalktım masada duran bardağa su doldurdum. Duvardaki gaz lambasını da yaktım. Işıkta elbisemin beyazlığından vücut hatlarım belli oluyordu sanırım. Elbisenin dekoltesi de gündüze göre daha aşağıdaydı.

Masanın oradaki sandalyeyi çekip ters koydum. Sandalyenin yaslanılan kısmına kolumu koyup bacaklarımı açarak oturdum evet yırtmacımdan bacağım net görünüyordu.

"Evet Paşa bekliyorum."

"Neyi?"

"Biraz daha kız bana, sonra uyuyacağım."

Sandalye ona çok yakındı. Bacaklarım bacaklarına değiyordu ama tenezzül edip bakmıyordu bile.

Buraya gelirken 3 senelik bir ilişkim vardı ama o beni alddattığı için onu unutmam 1 gün bile sürmedi. Aslında Çelebi benden hoşlansa keşke.

Anlamamış gibi bakınca tekrar ettim; "Biraz daha kız daha sonra uyuyacağım."

"Mila, yarın konuşuruz. Sen beni bugün ciddiye almıyorsun."

Tam kalkmış giderken elini tuttum.

"O zaman bende geleceğim oraya. Sensiz uyuyamıyorum sen benim uyku ve huzur tılsımımsın." dedim şakaya vurarak...

"Mila. Herkes odasında uyuyacak."

"Anlamıyorsun o kadar zaman değiştirdim. Benim için o kadar zor ki herşey. Bu gece seninle uyuyayım. Daha sonra sensiz uyumaya alışırım istersen."

"İstersen ne demek?" O arada onun odasına çıkmıştık bile.

"Yani ben seninle uyumayı seçiyorum ama sen istersen seninle uyumam mecburen demek.."

"Peki burada uyu."

"Tamam yorganları alayım."

"Hayır sen yatakta uyu ben yerde uyurum."

"Burası hep böyle soğuk mu? Keşke doğalgazlı odamda olsam..."

"O zaman daha kalın birşeyler giy uyurken. Hem doğalgaz ne yine başladın ecnebice konuşmaya"

"Bilmem burada bu elbiseler ile yatmaya alıştım. Çelebi. Sen rahatsız mısın bu elbiseyi görmekten?"

"Hayır ama bacakların açılmış hasta olursun"

"Hasta olsam bana bakar mısın?"

"Yani bakarım Mila. Peki sen benimle aynı odada yatmaktan rahatsız olmaz mısın?"

"Rahatsız olacağım bir şey mi yapmayı planlıyorsun Paşam?" Burada tabiki bir şey yapmayacağını biliyorum ama onu utandırmak hoşuma gidiyor. Bizim devrin erkeklerine benzemiyor. Hemencecik utanıveriyor. Ona göre ise, ben bu devrin kızlarına benzemiyorum. Utanmaz arsızım...

"Mila yine arsızlığın tuttu. Ne düşüneceğim belki aynı odanın içinde kolum falan değer bir yerin açılır yanlışlıkla gözüm değer. Kendini rahatsız hissedersin?"

"Çelebi sen benim için çok şey yaptın kolundan mı rahatsız olacağım?"

O benimle aynı odada uyuyamıyor, sürekli kalkıp su içiyordu.

Ben ise biraz rahatlaması için yerde yatan Çelebi'ye doğru döndüm gözlerimi kapattım ve uyumuş numarası yaptım. Sonuçta bu zaman, daha muhafazakâr..

Bu sefer nefes alışları düzelmiş daha sakin gibiydi. Uyuduğunu anlayabiliyordum. Onu izlerken düşünüyordum da, Metin ile Selin benden sonra ne yaptılar acaba? Pişman oldular mı? Olmasalar ne olur? Kendi dünyama gitsem bile şeytan görsün onların yüzünü. Kendi zamanımda annemden başka beni bekleyen hiç bir şey yoktu. Belki de artık benim dünyam burasıdır. Annem ne olacak? Canım annem ben gidince çok üzülmüş müdür? Yok annemi bırakamam, zamanıma dönmenin bir yolunu bulacağım. Peki Çelebi ne olacak? Ona karşı hissettiklerim çok da önemli değilki... Aşkımdan ölmüyorum yani..

Ama o kalemle çizilmiş gibi duran kaşlar gözler, çıkmamak için direnen seyrek kumral sakallar. O dolgun dudaklar... Evet o dudaklar.. Allah'ım öpmememek için direniyorum.

Arkamı dönüp bende uyudum. Sabah beni yine Çelebi uyandırdı. "Hadi kalk hatun. Birazdan gelirler."

Bu devirde yemek yapmak çok zor. Bahçedeki taş fırını yakacağım da, başında bekleyeceğim de, ölme eşeğim ölme..

Ayşe kadın ile köfteli patates yemeği ve bulgur pilavı yapıp Çelebi ve 3 yardımcısına götürdüm. Çelebi elimde tepsiyi görünce önce şaşırdı sonra da gülümsedi. Buraya geldiğimden beri hiç yemek yapmamıştım.

Madem Çelebi'nin işleri var. Ben de çarşıya gittim. Geçen sefer peşimde Çelebi olduğu için yeteri kadar gezememiştim. Param da vardı. Kendim kazanabiliyordum. Kendime yeni kumaşlar aldım. Yakında terzilik yapan bir kadın vardı. Ona bu kumaşları bıraktım. 3 gün sonra gel dedi.

Sokakta yürürken bir el ağzımı kapattı ve beni at arabasına sürükledi.

"Noluyor be! Sen de kimsin hatun?" Karşımda altın işlemeli beyaz elbise giyen bir kadın vardı. Elbisesinin üzerinde bej rengi kürklü upuzun montu vardı. Zengin biri gibiydi.

"Ben Mahpeyker Sultan!"

Aaa o padişahın kardeşi.

"Hatun namını duydum da geldim. Hafiyelik yaparmışsın senin yaptığını 10 erkek bir araya gelse yapamazmış."

"Öyle mi diyorlar?" Kendimi mal mal sırıtırken buldum.

"Sultanım af buyurun sizi tanıyamadım. Benden ne arzu edersiniz Sultanım"

"Zevcim Halil Paşa beni aldatıyor zannımca. Senden bana bunu kanıtlamanı istiyorum. Karşılığında seni ziyadesiyle memnun ederim."

"Peki Sultanım. Neden böyle düşünüyorsunuz? Yanlış anlamayın, bunları hafiyelik için soruyorum."

"Birisi bana öyle söyledi."

"Ona neden sormuyorsunuz peki?"

"Ondan yardım isteyeceğime ölürüm."

Mahpeyker Sultan'dan ayaküstü bir sürü bilgi aldıktan sonra yanından ayrılıyordum ki;

"Aysima Hatun, eğer bunu birinden duyarsam kendini çuvalın içinde boğazda bulursun."

"Haşa Sultanım. Ben kim, sizin hakkınızda konuşmak kim?"

Son cümleleri çok zor yutkunarak söyledim. Bir an kendimi çuvalın içerisinde nefessiz buz gibi suda hayal ettim. Allah'ım sen koru!

"Al şimdilik bir kese altın. İhtiyacın oldukça da söyle..."

Eve döndüğümde bu işin şakasının olmadığını anladım. Zinayı kanıtlayacaktım başka yolu yok!

PAYİTAHT'TA AŞK - 17. Yüzyıl Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin