Bölüm 14

336 40 22
                                    

Günler sonra yeni bir bölüm! İşte bu sefer hiç okuyucu kalmadigini düşünüyorum. Neyse ben paylaşıyorum, siz bir ara okursunuz. Yazamadığım için üzgünüm. İnanın bilgisayarım bozuk ve telefondan yanlışları düzelte düzelte yazmak gerçekten sabır istiyor. Hele ki hep donan bir telefonunuz varsa.. Bazı arkadaşlar yüzünden yazmaya başladım yoksa sanırım yeni bölüm uzun süre gelmeyecekti. Teşviğiniz için çok teşekkür ederiim kızlaar! Her neyse,

İYİ OKUMALARR!

( Hatalar için kb :d )

(MULTİMEDYA DAKİ MUZİKLE BERABER OKUMANIZI ÖNERİRİM)

-----

Zain korkuyordu. Buraya geleli tam 1 hafta olmuştu. Kendisinde olan tüm cesareti uçup gitmişti. Yeniden kaçırılma olayıyla baş başa kalmıştı ve artık bu iş çok can sıkıcı olmaya başlamıştı. İlk başta onu kendi tarafından birilerinin kurtardığını düşünmüştü ama öyle olmamıştı. Bir anda zindana sessizce girip ilk önce ağzını kapatmışlar, ellerini ve ayaklarını bağladıktan sonra biri onu omzuna yüz üstü atıp taşıyarak dışarı çıkarmıştı. Adamın her adımında üst tarafı sallandığı için içinden tonlarca küfür ediyordu. Çünkü canınını çok yakıyordu. Onu taşıyan adam hiç de nazik olmayan şekilde Zain' i tekrar yüz üstü yatar şekilde atın üzerine atmıştı. Zain hiç ses çıkarmamıştı çünkü içinden bir ses onu kurtaracaklarını düşünüyordu. Yarı baygın olduğu için ses çıkaracak hali bile yoktu. Zaten içinden gelen ses de onu yanıltmış, öyle olmamıştı. Apaydınlık bir ormana gelene kadar atlılar atlarını kesintisiz sürdüler. Ama şimdi durmuşlar, dinleneceklerdi.

Onu kaçıran adamlar başka dilden konuşuyorlardı ve Zayn onların dediklerinden hiçbir sey anlamıyor, bu duruma deli oluyordu. Sürekli Zain' in yüzüne alayla bakıyorlardı. Zayn bir an 'yüzümde bir şey mi var' diye düşündü. Sonra hatırladı. İşkencelerden sonra ayıltma amacıyla dökülen suyun dışında yüzü ve bedeni hiç su görmemişti. Günlerdir hatta aylardır sabuna muhtaçtı. Yüzünde her şey olabilirdi.

Ayrıca atlılar atla geldikleri için atın her hareketinde kaburgasının acısından dolayı inleyişinde de birbirlerine bakıp gülüyorlardı. Onu kaçıran tayfa yaklaşık 10-15 kişiydi.

Niall ona kötü davranıyordu evet ama orda sanki daha rahattı. Kaçırıldığından beri kimse yanına gelmiyordu. Ne yemek yemişti ne de su içmişti. Tek başına bir hava alacak yeri bile yoktu. Yavaş yavaş nefesinin kesildiğini hissediyordu. Sonuna yaklaşmıyordu ama bunu tüm kalbiyle istiyordu. Çünkü krallıktan bir anda esirliğe düşüşü kaldıramazdı Zain. Aklından intiharı geçirdi. Ama burada kendini asacak ne bir ip, ne de silah vardı. Sadece kendi ölümünü sakin şekilde bu yavaşça geçen saat arasında bekliyordu. Herhalde burada öldürürlerdi onu. Ama kimin kaçırdığını gerçekten bilmiyor ve tahmin edemiyordu Zain. İçinden ağlamak gelmiyordu. Canı çok yanıyordu, Niall'ın askerlerinin sürdüğü krem çok iyi gelmişti. Tekrardan o kreme ihtiyacı vardı Zain'in. Ama burada ne o kremi ne de başka bir şeyi bulabilirdi.
'Acaba beni buradan kurtarabilir mi'
Diye düşündü. Ama bu saçma düşüncesi karşısında kendini çok suçlu buldu. En büyük düşmanı bir de onu kurtaracak mıydı? Ayrıca biliyordu ki sarışın kral onu çoktan unutmuştu. Aklına onun yanındayken yaptıkları geldi. Bir gün ona çok yakın oluyordu, diğer gün ise tam tersi. Yani adam iki yüzlünün tekiydi.

Kaburgasının kırıkları ona feci halde ağrı veriyordu. Hayatında hiç bu kadar acı çekmemişti. E kral bu, bir de acı mı çekecekti?
Ama çok büyük konuşmuştu esmer kral. Kimse beni yerimden alamaz demişti.

Şimdi hem yerinden olmuştu, hem de sağlığından.

Feci halde susadığını ve acıktığını hissediyordu. "Ben ne yapacağım şimdi?" diye kendi kendine sordu. Acaba bu adamlar Niall' ın duşmanları mıydı? 'Ne alaka simdi?' diye düşüncesine cevap verdi Zain. Kendi kendine konuşmaya başlıyordu.

O, Niall'ın esiriydi. Ailesinden biri değildi ki. Yani kaçırsalar napacaklardı ki. Hiçbir şey elde edemezlerdi. Zain' i öldürme tehditi gönderseler, Niall unursamayarak öldürün derdi ve Zain de boş yere ölmüş olurdu. Oysa ki Zain'in istediği ölüm şekli ülkesi için kahramanca canını vermekti. Şimdi ise zevk için öldürülürse çok üzülürdü. Tam sıkıntıyla ofladığı sırada zindanın kapısı açıldı. Bir anda heyecanlandı. Acaba yemek mi getirmişlerdi? 1 haftadan beri hiçbir şey yemiyordu. Yemek sorun değildi ama çok susuyordu. O kadar kötü haldeydi ki yukarıdan bi yerden damla damla su akıyordu ve yerde biriken suları yalayarak içmeye çalışıyordu Zain. O yavaşca damlayan suları beklerken delireceğini sanıyordu. Berbat haldeydi. Kendisine acıyor, bir an önce ölmek istiyordu.

Gelen kişiyi görünce ilk önce tanıyamadı. Sonradan hatırladı. Lanet olsun! Onun öldüğünü sanıyordu.

---

Tam 1 hafta geçmişti. Askerleriyle aramadık yer bırakmamıştı Niall. Her taşın altına bile bakıyordu. Dikkat çeken yerde atını durduruyor, orayı kontrol ettikten sonra bulamadığını anlayınca atına tekrar dönüp aramaya devam ediyordu. Nereye gidebilirdi? Ayrıca Zain' in askerlerinin hepsini öldürmüşlerdi. Kim olabilirdi onu kaçıran? Bir dostu mu vardı? Acaba o mu yardım etmişti?
Günlerdir o ihtimalleri düşüne düşüne kafayı yiyecekti. Ondan ne bir iz, ne de bir işaret kalmıştı geriye. Üzülüyordu. Çünkü ona tam olarak bir şey yapmamıştı ama hayatının acısını vermişti. Hem ruhsal hem de fiziksel olarak. Fiziksel acısı bir süre sonra geçerdi. Ama ruhsal çöküntüsü hayatının her gününde ona acı çektirecekti.
Onu bulamayacaktı işte. Her şey sona ermişti. Ona alıştığını hissediyordu. Yalnız hayatında bir eğlence bulmuştu. Ama onu da elinden almışlardı. Eğer esirini kaçıran kişiyi bulursa onu öldüresiye dövecekti. Kimse sarışın kralın esirini çalamazdı. Sıkıntıyla oflayarak atını sürdü. Günler süren bu yolculukta asla ve asla pes etmeyecekti.

Forbidden Love | Ziall Horlik |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin