10.BÖLÜM

640 29 8
                                    

Sabah alarmın sesiyle açtığım gözlerimi ovuşturarak çalan alarmı sabırsızca kapattım, Bade'nin sabah erkenden gittiğini biliyordum bu yüzden acelesiz bir şekilde yatağımdan kalkarak banyodaki işlerimi hallettim.

Son zamanlarda üzerimdeki enerji gitmiş gibiydi, bu yorgunluğu üzerimden atmak için üzerimi giyinmeden önce mutfağa giderek kendime bir türk kahvesi yaptım.
Kahveden aldığım her yudumda biraz daha kendime gelirken telefonuma gelen mesajı fark etmeden çattığım kaşlarla okudum.

merhaba Güneş, ben yüzbaşı Mert.
Bugün müsait isen yanına gelmek istiyorum.

Numaramı nereden bulduğunu düşünürken adamın yüzbaşı olması aklıma dank ederken numarayı kaydettim ve parmaklarım klavyenin üzerinde dolandı.

yarım saat içerisinde hastanede olacağım, sonrasında mesai bitimine kadar oradayım.

Mesajı attıktan sonra oturduğum yerden kalkarak üzerimi giyinmek için odama geçtim, doğrusu yüzbaşının benimle ne konuşacağını oldukça merak ediyordum.
Bugün hem pek fazla modum yoktu hem de hava biraz serin olduğu için bir kot ve sweat giyerek saçlarımı at kuyruğu yaptım.

Çantamı ve kabanımı alarak arabama ilerledim ve esen rüzgar içimi üşütüyorken arabaya hızla binerek hastaneye sürdüm, umuyordum ki üzerimdeki sıkıntı gelip geçici bir şey olsun ve her şey normal ilerlesin.
Ama bugün baş gösteren bu duygu sanki geçmeyecek gibiydi, hastanenin önüne geldiğim de arabayı park edip elimi göğsüme koydum ve nefes almamı engelleyen bu duyguyu göz ardı etmeye çalıştım.
              ▪︎Güneş'in 17 yaşı▪︎

"Gitmeseniz olmuyor mu ya, anne?"

"Söyledim ya kızım ayıp olur 1 saat oturup geliriz biz."

"Ama akşamda oldu tek mi kalayım evde?"

"Badegile geç Güneşim, biz seni alırız gelince."

Omuzumu asık bir suratla silktiğim de annem sonunda benle uğraşmaktan pes edip kabanını giymeye başlamıştı, umutla babama dönüp yalvarır gibi konuştum.

"Baba?"

"Sende gel güzelim ."

"Yarın fizik sınavım var."

"Tamam işte güzel kızım sen otur çalış, sanki uzak bir yere gidiyoruz bir saate geliriz."

"Ama sen beni kırmazdın baba."

"Ne istiyorsun prenses?"

Annem bana döndüğün de umutla konuştum.

"Evde kalın."

Annem ve babam birbirine bakarken babam ellerimi tuttu.

"Bak ne diyeceğim babacığım, sen sınava çalış yarın da okuldan çıkınca hep beraber senin istediğin bir yere gideriz, sen ne dersen onu yaparız. Aile günümüz olur yarın, olur mu?"

İsteksizce başımı sallarken utanmasam ağlardım heralde, annem ve babam bana sarılırken bende onlara sıkıca sarıldım. Hatta öyle sıkı sarılmıştım ki annem ve babam bir yıl sonra üniversite için ayrılınca ne yapacaksın diye gülmüşlerdi bana.

Saatler birbirini kovalarken camın önündeki bakışım duvardaki saate kaydı, 3 saat olmuştu ama hala gelmemişlerdi. Bir saat diyorlarsa bir saat olmalıydı, zaten onlar gittiğinden bu yana derste çalışamamıştım. İçimde büyük bir sıkıntı vardı, sanki bir taş oturmuştu kalbime. Öyle ağır... Öyle can yakıcı...

Sıkıntıyla oflayarak yerimden kalktım ve montunu giyerek anahtarı alıp evden çıktım, dışarı çıkar çıkmaz üzerime lapa lapa yağan karlar ve şiddetli soğuk şimdiden tir tir titrememi sağlamıştı.
Evimizin yakınlarındaki parka doğru yürümeye başlarken emindim ki şimdiden yüzüm kıpkırmızı olmuştu, bizimkileri o parkın oralarda beklemeyi düşünüyordum.

Gecenin HareleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin