"Ne yani? Ateş viskisi içmeden mi gideceğiz?"
"Sarhoş halimin çekilmez olduğunu söyleyen sendin!"
"Sadece şaka yapıyordum"
"Siz ikiniz konuşup durmayı bırakın da hızlı yürüyün!"
Zaten Claire'le kız kıza gezme planını batıran John'a sinir olurken bir de ikilinin arkadan atışa atışa gelmeleri iyiden iyiye sabrını taşırıyordu Alice'in. Elbise bakacaklardı sadece, John'un işi neydi? Ama Claire onun çok ısrar ettiğini söyleyince de pek bir şey diyememişti. Sonuçta kendi erkek arkadaşı ısrar etse Claire de kabul etmek durumunda kalırdı.
Sokaktaki dükkanlar yaklaşan balo için en güzel elbiselerini vitrinlere taşımışlardı. Alice hepsinin önünde tek tek durup hayranlıkla ve heyecanla bakarken Claire de ara ara göz atıyordu. Maalesef bu sefer elbiseler pek ilgisini çekmemişti, baloya gitmeyi düşünmüyordu çünkü. Ama yine de Alice'in hevesine ortak olmaktan geri durmuyordu. En sonunda dayanamayarak John'u arkada bırakmış, koşa koşa arkadaşının yanına gidip kolundan tutmuş ve bildiği en güzel kıyafet mağazasına götürmüştü onu.
Mağazanın içi kısmen karanlık, ama loş ışıklarla aydınlatılmıştı. Kare planın üç köşesini boydan boya kıyafetler kaplamıştı. Günlük elbiseler, mevsimlik şık montlar ve balo elbiseleri... İki genç kız hemen uzun balo elbiselerinin olduğu reyona koştular, içeriye sonradan gelen John ise ilgisiz bir şekilde kendini mağazanın içindeki ufak deri koltuğa bıraktı. Elbiselere karşı ilgisizdi, evet. Ama onun ilgisini cezbeden, daha doğrusu meraktan içini kemiren şey Claire'in baloya kiminle gideceğiydi. Ellerini ceketinin ceplerine sokarken iki kızın elbiseleri tek tek Alice'in üzerine tutmalarını, tülleri ve rengiyle ilgili yorum yapmaları ve beğendiklerini alıp yeniden bakmaya devam etmelerini izlemişti bir süre. Sonra Alice elinde büyük bir elbise yığınıyla ve peşinden yardım amacıyla gelen çalışanla beraber kabine girmiş, Claire de giyinene kadar onu beklemek için koltuğa, John'un yanına oturmuştu.
"Sen beğenmedin mi?"
"Ne?"
"Elbise diyorum. Bir mağaza daha mı gezeceğiz?"
"Hayır, merak etme"
"Yoksa baloya pijamalarınla mı gideceksin Standish?"
"Baloya gitmeyeceğim Bender"
John'un, Claire'in ağzını aramak için alaylı bir edayla sorduğu soruya aldığı cevap yüzündeki gülümsemeyi silmiş, yerini anlamsız bakışlara bırakmıştı. Birkaç saniye o şekilde duraksadıktan sonra Claire'in ciddi olduğunu anlamış ve yeniden dudaklarını aralamıştı.
"Nasıl yani? Balo kraliçesi baloya gitmiyor mu? Doğru mu anladım?"
"Çok doğru anladın"
"İyi ama neden?"
Derin bir nefes verdi Claire. İşte şimdi John'un onunla uzun bir süre dalga geçeceğinden emindi.
"Kimse davet etmedi çünkü"
"Ne?"
"Tekrarlatma bana John!"
Onun ani çıkışı John'un yüzünde istemsiz bir gülümseme yayılmasına sebep olmuştu. Oliver'ın ona davet etmeyeceğinden zaten emindi. Ama okulun geri kalanından en azından bir kişinin bile Claire'e balo teklifi ile gelmemesine biraz şaşırmıştı. Onun güldüğünü gören Claire sert bakışlarını üzerinde gezdirirken en sonunda John yüzünü çevirmek ve gülmesini durdurmak için dudaklarını birbirine bastırmak zorunda kalmıştı.
Aralarında geçen sessizlikte Alice iki elbise denemişti. Claire hepsine "güzel, sana yakışmış" şeklinde geçici cevaplar verip arkadaşını yeniden kabine yollamıştı. Buraya gelirken en azından arkadaşı için heyecanlansa da John şimdi tüm keyfini kaçırmıştı. John ise ara ara aklındaki şeyi cümlelere dökmek için ağzını açıyor, sonra vazgeçip susuyor ve ardından bunu birkaç kez tekrarlıyordu. En sonunda dayanamayarak tüm vücuduyla Claire'e dönmüştü birden.
"Gitmeyi gerçekten istiyor musun?"
"Ne?"
"Birisi davet ederse eğer, gitmek ister misin?"
"Şey, evet. Sanırım"
"O zaman benimle gel"
Karşısındaki gencin bir anda söyledikleri Claire'de adeta şok etkisi yaratmıştı. Birkaç saniyeliğine duyduklarını idrak edebilmek adına tepkisizce John'a bakmış, sonra istemsiz bir şekilde birkaç ufak kahkaha atmıştı.
"John? Sen, sen ciddi misin yoksa benimle dalga mı geçiyorsun?"
"Ben gayet ciddiyim Claire. Ama biliyorsun, önce bana dans etmeyi de öğretmen gerekiyor"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Tiny Hogwarts Story - John&Claire
Fanfiction"Sabah okula yeniden başlayacak olan sen, kahvaltı için pankekinin üzerine muz mu yoksa çilek mi istediğine karar vermeye çalışırken ben berbat bir okul yılı ve yüzüm dağılana kadar dövülmek arasında bir seçim yapmak zorundaydım. Bu yüzden, bir daha...