Dördü de koltukta oturmuş konuşuyorlardı. Felix dışında o sadece izliyor ve dinliyordu. "Jisung? Neden Felix'e bu kadar dikkatli bakıyorsun?" Hyunjin'in dayanamayıp yönelttiği soru ile Felix şaşkınlıkla Jisung'a baktı.
"Felix boynun kanıyor."
Elleri hemen boynuna gitti gencin. Eline gelen kanla bayılacak gibi oldu. Hyunjin hemen çocuğu doğrultup boynunu açığa çıkardı. Kan durmadan akmaya devam etti. "H-hyung
lütfen fe-feromon salgı-la!" Minho ve Jisung oradan çıkınca Hyunjin bergamot kokusunu bütün odaya yaymaya başladı. Felix mırıltılarla sakinleşmeye başladı.Gözleri yavaşça Hyunjin'in bacaklarındayken kapanmaya başladı.
Huzurla uyuyan minik bedene baktı baskın alfa. Ne kadar da tatlı uyuyordu. Sonra boynunu açtı. Kanama yoktu. Rahat bir nefes verip arkasına yaslandı ve ruh eşiyle iletişime geçti.
"Ruh eşi, iyi değil gibisin. Kalbim ağrıyor. Neden beni dinlemedin?"
O sırada Felix'in gözleri açıldı. Tabii o bunu fark edemedi. Hemen o da cevap verdi.
"Ben iyiyim. Yani şu an iyiyim. Beni merak etme ruh eşi."
Hyunjin'in kaşları çatıldı. Nasıl merak etmeyebilirdi ki? O onun ruh eşiydi tabii ki merak edecekti.
"Nasıl merak etmeyeyim? Çok şey saklıyorsun ruh eşi."
"Saklamam gerekiyor. Yapamazsam öleceğim çünkü."
Bunun üstüne söz söyleyemedi. Hayatına birden iki kişi girmişti. Bir Felix; hayatı darmadağın olmuş yaşamak için hiç bir sebebi olmayan melek. Diğeri ise ruh eşi onun hakkında pek bir şey bilmiyordu ama o da iyi değildi. Gözlerini açtı yavaşça elleri kendisinden bağımsız sarı saçlara gitti.
Yavaşça zarar vermek istemeden okşadı düşündüğünden daha yumuşak olan saçları. Küçük beden bu hareketle hoşnut mırıltılar çıkarttı. Neler yaşadığını öğrenip onu kurtarmak istiyordu. Ne olursa olsun onu yanında tutmak istiyordu. Bunları düşünürken de bir ruh eşi olduğunu unutuyordu.
Sadece sarı saçları daha fazla okşamak dpve daha fazla koklamak istiyordu.
Bulmuştu oğlanın kokusunu; pamuk şeker kokuyordu.
Kokuyu ciğerlerine çekti. Hiç ayrılmak istemedi. Bu an hiç bitmesin istedi. Fakat miniğin gözleri yavaşça açılıyordu. "Hyung?" Doğrulacakken omuzlarından hafifçe bastırdı Hyunjin.
"Kalkmana gerek yok. Ayrıca Hyung demene de gerek yok."
"Ama... Benden yaşça büyüksün sunbaem?"
"Ah Lixie... Resmî olmamak için öyle diyorum. Nasıl rahat edersen öyle söyle tabii ki." Lixie... Kulağa çok hoş geliyordu. "Peki Hyunnie..." Kocaman gülümsedi. İki lokmada bitirmek istiyordu bu şeker gibi çocuğu. O sırada Felix'e bir mesaj geldi.
Hyunjin Felix fark etmeden aynı tür telefonları değiştirdi ve Felix'in telefonunu eline aldı. 'Baba' diye kayıtlı birisinden gelmişti mesaj. Özeline girmek istemiyordu fakat kendisini durduramadan bastı.
Baba
Baskın alfa geldi, otelde
Ayrıca bir daha bastirici kullanırsan seni kendim boğarım
O yanındaki üç picte hiç bir şey yapamaz
Al şu konumu siktir git
Konum●Gözleri sinirle kısıldı. Sikik herif... Konumu kendi telefonuna kaydedip elindeki telefonu mesajı silip bıraktı. Melek gibi çocuğun bunu görmesini istemiyordu. "Hyunnie? Telefonlar karışmış..." Kendi telefonunu eline alıp ayağa kalktı.
"Lixie benim bir işim çıktı hemen geleceğim. Sen biraz daha uyu."
Başını salladı uslu çocuk. Gülümseyip oradan ayrıldı büyük olan. Arabasına binip konumu açtı. İlerlerken aklındaki tek şey o adamı bulup öldürmekti. Hem babasını hem de o adamı.
Bir süre sonra beş yıldızlı bir otelin önünde durdu. Arabasını kilitleyip etrafında dolanarak otelin önüne geldi. Görevlilere belirli bir rüşvet verip içeriye girdi. Bahsedilen odanın önüne geldiğinde iğrenç feromon kokusu burnunu sızlattı. Şimdi Felix olsaydı onun güzel kokusunu doyasıya içine çekerdi. Kapıya iki kez vurup adamın kapıyı açmasını sağladı.
"Sen kimsin be!?"
"Azrailin."
Hızla adamın burnuna kafa atıp içeri ittirdi ve kapıyı kapatıp adamı yakalarından tuttu. "Kimi bekliyordun!? Felix'i mi? Bok bulursun!" Bir yumruk daha attı. Adamın burnundan kırılma sesi gelince yere attı. "Söyle nerden buldun Felix'i." Adam susunca karnına tekmeyi geçirdi. Dayanamıyordu öldürmek istiyordu bu piçi. Küçücük bir çocuğun bedeni için nasıl olur da para öderdi?
"Ba-babasından. Vücudunun fotoğrafı ile mesaj attı. Ben de mühürsüz sanmıştım."
Mühür...
Sesini çıkarmadı. Adamın dağılmış yüzünü biraz daha inceledikten sonra dudaklarını araladı. "Babasının telefon numarasını ver."
"0*****"
Telefonuna kaydedip adamın çenesini tuttu. "Bir daha Felix'e veya başka bir çocuğa yaklaştığını görürsem..." Elleri çenesinden boynuna kaydı. "Ölümün ellerimin arasında olur." Ses tonunu o kadar iyi ayarlamıştı ki kendisi bile şaşırıyordu bu dediklerine. Sertçe onu bırakıp odadan çıktı.
Şimdi babasını ziyaret etme zamanıydı. Oldukça saygılı ve sevgili bir şekilde tabii ki.
Çalan telefonunu cebinden çıkarttı ve yanıtlayıp kulağına yaklaştırdı. "Hyunjin?" Duyduğu sesle keyfi biraz da olsa yerine geldi. "Chris hyung. Nasılsın?" Uzun süredir görüşmemişlerdi. Sadece telefonlaşıyorlardı.
"İyiyim iyiyim de... Benim evim gelsene. Bir şeyler izleriz?"
"Ah... Şey, neyse. Geliyorum." Planını sonraya erteledi. Biraz da olsa kafa dağıtmaya ihtiyacı vardı. Aşağıdaki arabasına ilerledi. Siyah arabası oldukça şık ve havalı gözüküyordu. Kapıyı açıp bindi ve abisinin evinin yolunu tuttu.
BUGUN BENIM DOGUM GUNUMDU YANI 9 EKIMMMMM

ŞİMDİ OKUDUĞUN
cardigan | hyunlix
FanfictionOmegaverse. Angst değildir! Lee Felix hayatı boyunca işkence görmüş, ezilmiş bir baskın omega. Hyunjin ise hayatını mükemmel yaşamış, en iyilerine layık görülmüş bir baskın alfa. Ve onların tanışmasına vesile olan Felix'in tek huzur bulduğu yer kütü...