and when I felt like I was an old cardigan

811 110 74
                                    


AA.

Kitap okunuyoooor😍😭

Felix titreyen telefonu ile erkenden uyanmıştı. Onu kim arardı ki? Kim merak ederdi? Gözlerini kaşıyarak doğruldu. Neden uyanmıştı? Keşke hiç gözlerini açamasaydı ve bir an önce geberip gitseydi. Bunları düşünmeyi sonraya erteleyerek telefonunu eline aldı.

Bilinmeyen Numara
Felix
Ben Jeong!
Biliyorum beni istemiyorsun ama
Ben yardım etmeyi çok istiyorum
Ve sanırım bir şey yaptım
Lütfen bana kızma
Hepsi senin iyiliğin için...

Felix anlam veremeyerek ve biraz da korkarak odasından çıktı. Bugün nedense babalarından ses soluk çıkmıyordu. Fakat birden cam kırılma sesi geldi. Felix hemen kendisini kapının arkasına sakladığında o iğrenç sesi duydu. "Buraya gel sürtük!" Dizleri titreye titreye mutfağa girdi. Babası bir telefona bir de 'oğluna' baktı.

"**** Park'ı tanıyorsun değil mi? Sizin sınıftanmış. Ve tesadüfe bak ki sana sataşanlardanmış. Ne olmuş merak ediyorsundur şimdi." Telefonun ekranını merakla bakan oğlana çevirdi. Ekran gözlerinin önüne geldiğinde yanlış gördüğünü düşündü. Bu kadarı imkansızdı.

Karnından bıçaklanmış, kanlar içinde yerde yatan zorbası onun için kâbustu.

"Sen yaptın değil mi?"

Başını salladı sarı saçlı. Böyle bir şeyi ölse yapmazdı. Aklı birisine kayıyordu ama o da imkansız gibiydi. Melek gibi bir çocuk insan öldüremezdi... Değil mi? Yüzüne bir tokat yedi. Şiddetle başı sağa düşerken aklı sadece tilki çocuktaydı.

Onun için birisini öldürmüştü, bu onu hiç mutlu etmemişti.

"Doğruyu söyle!" Felix gözünden akan yaşları yavaşça sildi. Peki neden fotoğrafını çekmişti? "Yapmadım... Çekilir misin? Şimdi okula gi-gitmem gerek." Kolunu sertçe tuttu, bu kadar kolay kurtulamazdı. Kuzu bir kez kurtun kollarına düşmüştü artık zordu ayrılmak.

"Başka bir ülkeden baskın bir alfa senin için geldi. Oldukça para verdi. Kendini hazırla."

Yutkundu ve evden çıktı. İlk kez bir baskın alfa ile yapacaktı. Bu onu çok korkutuyor çünkü; bir baskın alfanın, baskın bir omegadan başka birisinden etkilenmesi neredeyse imkansızdı. Bu zamana kadar kimseden etkilenmeyen biriyle bir gece geçirmek onu ürkütüyordu. Onu tek ürküten şey sadece bundan ibaret olsaydı şu an tilki çocuğu arıyor olmazdı belki de. Onun numarısını nasıl bulmuştu mesela?

O bulursa başkaları da bulabilirdi ve bu bir felaket olurdu.

"Felix-hyung! Arkandayım!"

Tatlı sesi kulaklarında bir çınlama etkisi bırakırken yavaşça arkasına döndü. Sanki bir kaç saat önce birinin karnını delik deşik etmemiş gibi gülümseyen çocuk ona doğru koştu ve sarıldı. Felix ani temastan rahatsız olunca bunu fark edip hemen ondan ayrıldı.

"Çok özür dilerim! Bana kızgın mısın? Babaların bir şey dedi mi? İftira attılar değil mi? Onları da öldüreceğim. Ve sonra çok mutlu bir yaşam süreceğiz hyung! Hep birlikte! Bir daha asla üzülmeyeceksin. Hep tatlı tatlı güleceksin. Ortama neşeli feromonlar salgılayacaksın!" Ne kadar güzel hayallerdi. Büyük ihtimalle bir hayalin dışına çıkamayacaktı.

"Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun? Adam öldürmek ne demek? Lütfen Jeong beni korumaya çalışma. Sadece zarar gören ben olmayacağım."

"Yeter hyung! Neden bu kadar ümitsizsin! Yapacağım diyorum! Ya-pa-ca-ğım!" Dolan gözlerini saklamaya çalıştı sarışın olan. İzin verse en fazla ne olabilirdi ki?

Hwang ani gelen hüzün duygusuyla gülen arkadaşlarından gözlerini ayırdı. Ne oluyordu birden bire? Gözleri dolmaya ve kalbi acımaya başlamıştı. Minho onun bu durumunu fark edince kulağına yaklaştı. "İyi misin?" Başını salladı oğlan. Hiç iyi değildi. Bir süre sonra gözünden yaş akınca panikle ayağa kalktı Lee.

"Ne oluyor? Hyun..."

Elleri sızlayan ensesine gitti. Han dikkatle onu izledi. Bir kaç şeyi anlıyor gibiydi. Dinlediği dersleri, okuduğu kitapları ve hocalarının sözleri aklına geldi. Ruh eşliği...

Hwang Hyunjin'in ruh eşi belli olmuştu.

"Bir şeyi olduğunu sanmıyorum. Fakat çok önemli bir sıkıntı var." Diye yarım ağız konuştu. Gözyaşlarını durduramayan oğlan ona dikkat kesildi.

"Ruh eşi... Ruh eşin var Hyun. Şu an o üzgün olduğu için sen de üzgünsün ve canın yanıyor."

İkisinden de aynı anda bir şaşırma çığlığı yükseldi. Ne demekti ruh eşi? Bu yüz yılda bir görülen bir olaydı. Bir yandan mutlu bir yandan da endişeliydi. Onun hissettiği her şeyi o da yaşayacaktı sonuçta. "Kim olduğunu nasıl bulacağım?" Han biraz düşündü. Aklına mantıklı bir fikir gelmiyordu.

"İletişime geçmeye çalış. Ama sakın kimliğini belli etme. Ruh eşleri kaderle birleşmelidir, zorla değil." Hwang başını salladı. Nasıl iletişime geçeceğini biliyordu en azından.

Gözlerini kapattı ve hiç bir sesi duymamaya çalıştı. Burnundan nefes alıp ağzından verdi. Aklına sadece ruh eşini getirdi. Aklındaki kelimeleri hızla onun zihnine döktü.

"Göz yaşlarını kimse için akıtma ruh eşi. Kimse buna değmez."

Çok mu resmî oldu, diye düşündü fakat bir cevap beklemekten geri çekilmedi. Felix zihninde dolaşan kelimelerle ağlamayı kesti. Karşısında Jeong ona şaşkına bakarken hızla koşup bir ara sokağa girdi.

"Hyung!"

Sırtını duvara yaslayıp düzenli nefes alıp verdi. Zihnine kelimeleri sıralayın derin bir nefes aldı.

"Gülümsememi yasakladılar ve sakladılar ruh eşi. Ne kadar arasam da hiç bir zaman bulamayacağım bir yere koydular."

Gözlerini açıp gökyüzüne baktı. Ne şanssız biriydi bu ruh eşi? Hayatı bir bok çuvalından farksız biriyle kalpleri buluşmuştu. Gülümseyemeyecek biriyle.

Çok işkence çektirecek ruh eşine. İstemeden olsa da kendisine kızacaktı bu yüzden.

Ruh eşi ise aldığı mesaja anlam verememişti. Bir insan asla gülemez miydi? Bu kadar mı kötü bir durumdaydı ruh eşi? O da gökyüzüne baktı.

O sırada onlar için bir yıldız kaydı. İkisi de aynı dileği diledi.

"Ruh eşi. Lütfen kendini koru."

■■□□

Aman aman neler oluyor acabaa

cardigan | hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin