3. Çatışma

58 20 58
                                    


Kitap okunmuyor 🥹 Yazarın gözü yaşlı...

Kapıda sadece bir koruma ve benim 3 dakikam vardı. İçimden "Başarabilirsin kızım... " diye kendimi telkin ettim. Çantamdaki bayıltıcı iğneyi elime aldım ve merdivenlerden koridora doğru yavaş adımlarla temkinlice ilerledim. Adamın elinde fener vardı ama arkasını bana dönmüştü. Topuklularımın ses çıkarmayacağını ümid ederek yavaş ama bir o kadar da hızlı olmaya çalışarak odaya ilerledim.

Tam kapıya uzanacağım sırada fener bana döndü ve koruma "Kimsin?!" diye yüksek sesle bağırdığında ağzımdan bir "Siktir..." kaçtı. Koruma koşarak bana geldiğinde iğneyi elimle sımsıkı tuttum ve adama döndüm.

Adam dibime geldiğinde hiç tereddüt etmeden silahını alnıma doğrulttu.

"Hızlıyız demek?" dedim sırıtırken. Bu iş iyiye gitmeyecekti sanırım.

"Kimsin ve patronun odasında ne halt edecektin?" İtalyanca konuşuyordu. İnadına bende Türkçe karşılık verdim.

"Beni bilmemen çok üzdü koca adam ama izin verirsen bir işim var." dedim elimdeki iğneyi daha da sıkarak. Adam kaşlarını çattı va İtalyanca

"Türk müsün? Aman Tanrım İtalyanca konuş seni anlamıyorum!" dedi ve silahın namlusunu alnıma dayadığı an ondan hızla davranarak tam boynuna iğneyi sapladım.

Dudaklarından sadece bir acı dolu inleme döküldü ve silahı ile beraber yere yığıldı.

Kolumdaki saate baktım. 2 dakika 10 saniye.

Tam kartı kapıya okuttum ve kapı açıldı. Hızla içeriye dalacağımda bedenim başka bir bedene o kadar sert çarptı ki dengemi sağlıyamadım ve neredeyse yere düşücektim. Ancak son anda ardımdan kapanan kapıya tutundum.

"Ah, cidden mi Tanrım..." diye hayıflanırken karşımdaki bana çarpanın sesini duydum "Siktir, bu acıttı..."

Erkek miydi? Bir koruma? Fenerimi açacakken elimle feneri yokladım ama yoktu. Başımı yere eğdiğimde kırık cam parçaları topuklumun altında ezildi. Şaka mı bu? Vaktim azaldığı için hemen arka cebimdeki silahı elime aldım ve karşımdakinin tam alnına gelecek şekilde dayadım.

O sırada da fenerini bana doğrultmuştu. Gözlerimi fazla ışıktan kamaştırdım. "Kapat şunu!" diye tıslayarak diğer elimle fenerin bana bakmasını engelledim ama aynı zamanda göğsümün tam altında bir silahın namlusunu hissediyordum.

"Yine karşılaştık..." dedi karşımdaki ses.

Kaşlarımı çattım. Türkçe biliyordu.

"Kimsin?" diye net şekilde sordum. Vakit kaybediyorum.

"Ya da kimsen kim banane."dedim ve tam tetiği çekecektim ki feneri yüzüne doğrulttuğu an buz kestim.

Bu oydu. Keskin Kılıç Holding'in sahibinin oğlu.
Kısaç. En küçük oğlu olan.

Sertçe yutkunduğumda feneri tutan elinde birkaç evraklar vardı. Gözlerim evraklara kaydığında gözlerim daha da büyüdü. Bizim alacağımız evraklar?

"Sen..." diye fısıldadım ve silahı indirdim. Ben indirince o da indirdi. Saatime hızlıca baktım. Bir dakikadan az kalmıştı. Bir dakika sonra alarm devreye girecek ve ben yakalanacaktım!

"Evraklar!" diyerek hızla elimle kucağındaki evrakları almaya çalıştım ama bileğimi tuttu.

"Ne oluyor? Neden buradasın ve sen kimsin?" dediğinde burnumdan soludum.

Vaktim azalıyordu!

Gözlerinin içine bakarak "Vaktim yok tamam mı?! Ver şu evrakları yoksa ikimizde yakalanacağız." diyerek tısladım.
Kavisli kaşları alayla yıkarı kalktı.

Kalbim Senin EserinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin