12. Patlama'nın İçindeki

17 8 6
                                    

İnsanoğlu zalimdi. İnsanoğlu bir kağıt para için başkasının canına kıyabilirdi. İnsanlar değersizdi bu dünyada.

Kimse değer kıymet bilmezdi, sonradan anlardı kimisi bir başkasının değerini. Ya da hiç anlamazdı.

İnsanoğlu böyleydi işte, bir kağıt parçasından bile değersizdi.

Bu hayatta değer görmeyi bekleyen tek varlık insanoğluydu.

Suratıma çarpan koku ile midemden boğazıma doğru dehşet bir şekilde bir sıvı geldi.

Silah elimden düşerken iki elim dudaklarımın üzerine kapandı ve eğilerek kusmamı engellemeye çalıştım. Sürekli öğürürken nereye düştüğümü o an anlamıştım. Burası iğrençti! Gördüklerimin bir kabus olmasını diledim. Uyanınca Barış'ın yanında uyanmayı ve bu tüm olanların birer kabusun bir parçası olmasını diledim.

Gördüklerim gerçek miydi? Onlarca kadın... Birer birer zincirlerle tahta tavana asılmıştı.

Çürük et kokusu uzun sürede burada olduklarının işaretini verirken bazı bedenlerin uzuvları kopmuş şekilde yere saçılmıştı. 

Öğürmem durmak bilmiyordu. Başımı kaldırıp etrafa baktığımda en son bir elimi dudaklarımdan çekip yere düşen silahımı almaya gitti. Uzanıp yerden silahı aldığımda ayağa kalktım. Sadece duvar vardı ve tam sağımda cesetlerden zar zor gördüğüm bir tahta kapı bulunuyordu. Duvarlarda asılı yanan iki mum zar zor etrafı aydınlatıyordu.

Çıplak cesetlere bakmak istemiyordum ancak oda onlarla doluydu. Nereye baksam tavanda asılı ceset ve yerde etrafa saçılmış uzuvlar. Bir kez daha öğürme isteği geldi içimden ama bastırdım. 

Kulaklığımdan cızırtılı sesler geliyordu ancak algılayamıyordum, bozulmuştu.

Yutkunmaya çalışarak sağ tarafa, kapının oraya doğru ilerlemeye çalışıyordum. Mecburen cesetleri elimle ittirmek zorundaydım. Defalarca yutkundum ancak boğazımdaki o iğrenç tat gitmedi. Sanki çürüğün tadını alabiliyordum.  Kapıya yaklaştığımda duvarın köşesinde bir kıpırtı hissetmemle ani bir korkuyla silahımı o tarafa doğrulttum. Gözlerimi kısarak mumun ışığı ile her ne kadar görmeye çalışıp göremesem de yavaşça adımlarımı oraya yönlendirdim. Korku bedenimi ele geçirirken bir anda bir gölge yanımdan hızla geçtiğinde bir çocuk olduğunu gördüm. Hızlı bir refleksle elim bileğini kavradığında elimden kaçamadı. Bu cılız bedenin sahibi ufak bir kız çocuğuydu... Bileği o kadar inceydi ki kırılacak diye çok korktum. Bu karanlıkta pek göremesem de kahverengi gözleri mavi gözlerimle buluştu. Üzerindeki kısa kollu yırtık, kan ve temiz bir yer kalmayan elbisesi dizkapaklarına geliyordu. Siyah mı bilmem ama saçları beline kadar uzundu.

"Bırak!" diye bağırdığında irkildim ama bırakmadım elini, bırakamadım...

Tekrar yutkunduğumda tükürüğüm haram kılındı adeta boğazımda. 

"Dur, niye buradasın?" diye sordum ancak ben bile sesimi zar zor duymuştum. Çocuk dinlemedi beni, avazı çıktığı kadar bağırdı.

"Lütfen bırak beni! Bir şey yapmadım, gerçekten bir şey yapmadım! Gitmek istemiyorum o canavarın yanına, dokunmasın bana! Kimse dokunmasın!" 

İşte o an nefes almam daha da zorlaştı. Tecavüz mü etmişlerdi? Bir süre durdum, cümlelerimi kafamda tarttım. Bu süre zarfında sürekli kolumu çekiştirdi ancak bırakmadı.

Yere eğilerek onun boyunun hizasına gelmeye çalışsam da yine de uzundum ondan. 10-11 yaşlarında görünüyordu.  Yüreğime bir yangın oturdu resmen. Ne yaptılar da bu kadar korkuyordu? Elektrik çarpmışcasına titriyordu bedeni. Dişleri birbirine çarpıyor, gözleri yuvalarından çıkacak gibi korkmuş bakıyordu.

Kalbim Senin EserinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin