8.Kabulleniş

52 14 139
                                    

İyi okumalar🤍


Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum ama biz pizzayı yemiş bitirmiş ve Tuğçe ile baya kaynaşmıştık. Gayet güzel bir havası vardı. Ayda gibi o da enerjik, hayat dolu bir kızdı. Onlar ikisi koltukta oturmuş karşıdaki televizyondan bir dizi seçmeye karar veriyorlardı, biz ise mutfakta masanın önündeki sandalyelere oturmuş birbirimize bakıyorduk.

Sadece bakıyorduk. Bunu utanmadan yapıyorduk ve artık neredeyse yüzünün her karışını ezberlemiş gibiydim. Karamel rengi gözleri o kadar anlamsız ve duygusuz bakıyordu ki sanki bir an kendimi buz hanede hissettim. Uzun kıvrımlı kirpikleri bir kızı kıskandıracak kadar güzeldi. Kumral teni pürüzsüzdü, kıvrımlı burnu ve dolgun pembe dudakları vardı.

Gözleri bir süre gözlerimde oyalandı sonra saçlarımda. Onun saçlarına net bir renk veremiyordum. Kestane rengi desen değil, kahverengi desen değildi. Aynı kendisi gibi karmaşıktı. Ama o kadar yumuşak gözüküyordu ki bir an ellerimin onun saçlarının arasında olduğunu düşündüm. Bu düşünce ile hemen kendime geldim ve boğazımı temizleyerek aramızdaki sessizliği bozdum.

"Barış ne zaman hastaneden taburcu olur?" diye sorduğumda bir süre daha gözlerime baktı sonra cevapladı.

"Bir iki hafta sürer. Doktor yarasının kapanması için biraz zaman alacağını söyledi."

Söyledikleri ile başımı olumlu anlamda sallayıp bakışlarımı masadaki ellerime çevirdim. Bileğim de olan siyah bilekliği oynuyordum.

Barış'ın bana verdiği siyah bileklik. Bakışları bileklikli olan elime değil de diğer şiş ve morarmış elime gitti.

"Siktir..." diye mırıldanarak hızla ayağa kalktığında şaşırdım. Dudaklarımdan sadece "Ne oldu?" kelimesi dökülmüştü.

Hızla merdivenlerden çıkarken bana cevap vermedi. Bir süre sonra bakışlarım hâlâ merdivendeyken elinde bir ilk yardım çantası ile geldiğini gördüm.

Gözümü devirdim. Bu muydu bu kadar endişelendiği? Yanımdaki sandalyeyi çekerek oturduğunda ilk yardım çantasını masaya koydu. Bakışlarım tekrar onu bulduğunda "Buna gerek yoktu." dedim. Bana bir şey demeden yaralı bileğimi yavaşça avucuna aldı. Diğer eli ile kolayla çantayı açtı ve içinden birkaç krem ve sargı bezi çıkardı.

Kremlerden birisinin kapağını açarak kan toplamış olan bileğime yaklaştırdı.
"Acıdığı zaman söyle." diye uyardı.

"Acımaz." dedim ona artık zaaflarımı göstermek istemiyordum. Başını iki yana sallayarak işaret parmağı ile kremi yavaşça yara dokundurunca aniden sızladı ama bunu sadece dişimi sıkarak belli etmedim. Ben kurşun yarasına dayanmış bir kızdım buna da dayanabilirdim. O krem sürerken aklıma takılan soruları sormak için dudaklarımı araladım. Daha çok ona artık cevap vermek istiyordum.

"Ekibine katılmayı kabul ediyorum." dedim onun duyabileceği şekilde. Krem süren eli bir anda durdu ve başını kaldırarak bana baktı.

Şaşırmış gözüküyordu. "Ne bakıyorsun öyle?" dedim bana cin görmüş gibi bakıyordu.

Gözlerini kırparak dudağının kenarı ile güldü ve tekrar önüne dönerek krem sürmeye devam etti.

"Seni zorlayacağımı zannediyordum ama sen doğru yolu seçmişsin."

Arada bileğime fazla baskı uygulandığında sanki canımdan can gidiyordu. Dişlerimi sıkarak derin bir nefes verdim.

"Haklıydın. Eğer ben gidersem ekip toparlar ve görevlerde başarılı olurlar." Yenilgiyi, gerçekleri kabul etmiştim.

Kalbim Senin EserinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin