●III●

33 3 0
                                    

Keyifli Okumalar!

Gerçekten koskoca dünyada, 7,888 milyar insanın içinde tutulacak bu adamı mı bulmuştu bu kız?

  Kendine gelebildiğine dair sinyaller verdiğinde ilk önce gözleri büyüdü, hemen ardından bana baktı. Ben biliyordum bu bakışı, aman diyeyim kızım sakın atlama adamı üstüne.

  Kaş göz hareketleriyle hayır, şimdi değil lütfen gibi şeyler söylemeye çalıştım ama o şokla bunu kavrayabildi mi bilmiyorum.

  Girdiğimiz kapının hemen solunda benim odamın kapısı vardı. Gözüme orayı kestirdiğim gibi kapıyı nasıl açtığımı ve Yağmur Beyi odaya nasıl soktuğumu bir Allah, bir ben, bir de benim mükemmel iç sesim bilirdi. Alnımda biriken terleri işaret parmağımın eklemiyle silip ucuz kurtulduğumuz için şükrettim. 3. Dünya Savaşı çıkmadan adamı cepheden uzaklaştırmayı başarmıştım. Belki bir madalyayı hak ediyordum ama o sonraki işti. Daha fazla oyalanmadan sırtımla kapıyı ittirerek örttüm.

Aslında çarpmıştım ama aldırmayın.

  Kendime tanıdığım o birkaç saniyeden sonra daha da toparlanmış bir vaziyetteyken derin bir nefes aldım. Kendime avukat olduğumu hatırlattım, tabii karşımdakinin de müvekkilim olduğunu.

  Ben yerime geçene kadar Yağmur Bey oturmadı. Oturduğum halde hala oturmayınca nezaket gereği elimle işaret verdim.

Neyi bekliyorsun kardeşim?

Kardeş deme lazım olur.

Nah lazım olur, Bade söz konusuyken dünya ahiret gardaşım olur ancak.

"Buyurun lütfen."

Kibar en azından senden.

Yapmacık bir şekilde gülümsedim. "Ne içersiniz?"

Parmaklarıyla koltuğun başında ritim tutarken, "Sade Türk kahvesi." diyerek cevap verdi.

  Beğeniyle dudaklarımı büktüm. Neyse ki Americano gibi dandik şeyler içmiyordu. Ama güzelim çay varken kahve de ne bileyim yani.

  Masanın üzerindeki telefonu elime aldım ve yavaş hareketlerle tuşlara basarken Bade'yi aradım. Kendim gidip alsam daha iyiydi ama artık yapacak bir şey yoktu.

  Telefon Bade'ye bağlandığında emrivaki gibi, "1 sade Türk kahvesi, 1 çay." diyerek telefonu suratına kapattım. Biraz vicdan azabı çekiyordum böyle çaycı muamelesi uyguladığım için ama ne yapsaydım? Telefonda başlarsa sorgusuna sonu gelmezdi ve karşımda oturan bir adet Yağmur Karahanlı faktörü vardı. Risk alamazdım.

  Oda sessizliğe büründü. Duvardaki emektar saatin sesi eşliğinde saliseler birbirini kovalayıp saniyeyi, saniyeler birbirini devirerek dakikaları dolduruyordu.

  Sessizliği bozmak için atak yapamıyordum çünkü çayı aman kahvesi gelene kadar diyalog kurmamam için son model telefonuyla ilgileniyormuş gibi yapmakla meşguldü. Masanın altında titrettiğim ayağım ve kıstığım gözlerimle adamı incelerken ortamdaki sessizlikten davayla ilgili teoriler üretmeye doğru gidiyordum.

Adamın derdini de aşırı merak ediyorum var ya.

Aynı fikirde olmamız şaşırtıcı.

Dayanamayıp 2 dakikanın sonunda yine kasıntı bir gülümsemeyle, "Nasılsınız?" diye sordum.

Susmakta bir yere kadardı dimi ama?

Malum artık birinin konuşması gerekiyordu çünkü gerilmeye başlamıştım.

"Teşekkürler siz?" dedi telefonu ceketinin cebine yerleştirirken.

ACININ İZİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin