Ne dedimse inanma
Seni değil kendimi aldatıyorum
Sen istediğin kadar
Varlığın ta kendisi ol
Ölümsüzlüğün ta kendisi
Ben günden güne yok olmaktayım
Bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana
Anlıyor musun?
Gökyüzü güneş
Sensiz karanlıktayım,kimsesizlikten çok onsuzluğun açtığı yaranın temsili sözleri akıtılmış kağıda.
Kaybetmek kimseyi huzurlu kılmazdı fakat küçük yaşlarından itibaren hırsla ayakta duran bir kız çocuğunun tek korkusu olabilirdi.
"Soner'i bu kadar çok mu seviyor?" Ozan tarafından yöneltilen soruya söyleyeceği kelimeler için güç bulamıyordu. Lise dönemi boyunca tanımıştı herkes birbirini fakat Sena ile Serce uzun yıllardır arkadaşlardı.
Aklına gelen görüntüler içini sızlatmayı başarmış bunu asla dışarıya yansıtmadan soğukkanlı bakışlarını yere dikmişti "Seviyordu ama ölecek kadar sevdiğini bilmiyordum." yüzünü ovuşturarak çınar ağacının dibindeki kanlı görüntüleri hafızasının en ücra köşelerine gönderdi.
"Serce... Soner'in ölümü gerçekten intihar mı? Öyleymiş gibi gelmiyor." sıkılmışlık artık sadece zihnine değil bedenine de işliyordu "Her katil ölüsünü tanır. Dönüp dolaşıp geleceği yer belli." kenardan şişesini alarak birkaç yudum suyla içini serinletmeye çalıştı.
"Serce, hoca çağırıyor mevkine geçecekmişsin." yedekte beklediği süre son bulmuş banktan kalkarak kendisine doğru gelen Dicle'ye kısaca bakarak yanından geçip fileye doğru gitmişti.
"Otursana." Ozan yana kayarak ayaktaki kıza yer açmış elini boşluğa vurarak gelmesini istemişti. İkiletmeden yanını dolduran kabarık saçlı güzele bakmayı sürdürürken gözlerinin içinin güldüğünü biliyordu "Az önce tartışıyor muydunuz?" duymuş fakat anlamamıştı, dalgınlığına içinden küfürler savururken mırıldandı "Anlamadım?"
"Serce'yle diyorum, tartışıyor muydunuz? Onun yüzü normaldede duvar gibidir ama sen üzgün duruyordun." dediğinin doğruluğunu Ozan'ın daha çok düşen suratından çıkarmıştı. Kendisini güldürmeyi başaran çocuğun yeşil gözleri solmuşta yerini çürümüş yosunlar kaplamıştı sanki "Ohoo! Arada sırada görebiliyorum seni şu yüze bak! Sirke satıyor."
Yatıştırmaya çalıştığı ortam gülümsemeye başlayan dudaklarla yeşerirken kafasını eğerek geriye doğru taranmış şekilli sarımtırak saçlara dokundu parmakları "Hep nasıl bir his bıraktıklarını merak etmiştim." eli hâlâ saç tellerini okşarken hakim olamadı sözlerine.
"Güzel miymiş... Hisleri?" düz gülüşü sağ yanağına doğru kaymış yarım ağız tebessüm kalmıştı Dicle'den geriye "Alışkanlık yapacak kadar güzelmiş. Artık söylesen mi şu gülüşünü sevdiğim Ozan'ı bu hale getiren nedeni?" şimdi iyice düşmüştü yüzü, zorla gülümsemeye çalıştı. Başaramadı. Titreyen dudakları onu ele verirken gözleri çabucak dolmuştu.
Kimse görmesin diye kollarını Ozan'a doladı Dicle "Tamam... Geçti." sessizce telkin ettiği kelimenin karşılığı şaşırtmıştı "Geçmiyor ki." içine saklamak istediği çocuğun titrek sesi kolları arasından boğuk duyuldu "Sorun ne? Çözülemeyecek bir şey için asla üzülmezsin demek ki sorun çözülmeyecek kadar imkansız."
Hızlıca kafasını salladı. Kızın tek aklına gelen yakın zamanda ölümüne şahit oldukları arkadaşlarıydı "Soner değil mi? Onun ölümünden bu kadar çok etkilendin." sessizliğin doğru cevap olduğunu biliyordu. Kolunu ıslatan gözyaşlarını umursamadan Ozan'ın kafasını kaldırdı.
"Onun için üzülme. Bildiğim kadarıyla zaten kötü bir hayat yaşıyordu, acıydı onun için. Kocaman bir ailenin içinde kimsesizlik yaşıyordu." eliyle kızarmış yüzün geride bıraktığı yaşları silerek devam etti "Annesi ve babası tarafından sevilmediğini biliyorum. İkizi Miray takımımızda oynuyordu birkaç sene önce o bahsediyordu. Onu yetimhaneye bırakacak kadar alakaları yokmuş. Onun ne kadar iyi bir insan olduğunu sadece biz biliyorduk. Kardeşi bile bizim kadar yakın değildi Soner'le."