Arsel ise şok içinde bana bakıp tekrar ekrana baktı. Yutkunduğunu farkettim. Videonun gerisini izleme casaretim zaten yoktu olsa da izlemezdim. Bir hışımla yerden kalkarak odadan çıktım arkamdan ise Arsel koşturuyordu.
"Serce bekle. Sadece bundan ibaret olduğuna eminim." merdivenlerden indikten sonra aniden durdum arkamı dönüp Arsel'in omuzlarından tuttum "Evden çıkma. Kalabalık yerlerde dur. Asla tek kalma. Sana bakmaya geleceğim."
Dolu gözleri ve büzülmeye başlayan dudakları içimdeki öfkeyi söndürüyordu ama yetmiyordu işte. "Özür dilerim Serce." doğrulup saçını karıştırdım "Senlik bir durum yok özür dileme. Kendine dikkat et küçük adam." titreyen çenesine baş parmağımı bastırdım.
"Şştt saçmalama ağlamanı istemiyorum." zorda olsa hızlıca kafasını salladı "Serce beni bırakmayacaksın değil mi?" kafamı eğerek ona bakmaya devam ettim "Bırakır mıyım?"
"Bırakmazsın."
"Bir daha böyle bir soru sorma bana. Dediklerimi de unutma." ondan uzaklaşarak kapıya ilerledim "Serce nereye?" Gülçin Ablaya kısaca dönerek baktım "İşim çıktı Gülçin Abla. Tek bir isteğim var Arsel'e çok dikkat edin." tebessüm ederek kafasını salladı bende evden çıktım.
İçim içime sığmıyor nereye çatacağımı bilmiyordum. Böyle bir olayın yaşandığını bana anlatmamıştı halbuki benden hiçbir şeyini saklamazdı. Dolduğunu hissettiğim gözlerimi elimin tersiyle silerek akmasını önledim.
Nereye gideceğimi zaten biliyordum. Kafamı dinleyebildiğim yere yanlızlığın bana iyi hissettirdiği tek yere gidecektim. Uzun zamandır oraya uğramamıştım.
Paspasın altındaki anahtarı alıp kilide taktım kapıyı açtığımda gözümün alışık olduğu manzara gülümsememe sebep oldu "Bak bu sefer içki almadım umarım dolapta vardır." kapıyı kapatıp anahtarı masanın üstüne attım "Birazcık aksatmış olabilirim. Çok işim vardı şu an iyi ki yoksun diyorum eğer olsaydın büyük ihtimalle seni daha kötü şekilde kaybederdim." mutfağa geçip dolaba yöneldim.
Neyse ki açılmamış bir şeyler vardı gözüme kestirdiğim şişelerden birini aldım iki tane de bardak alıp içeri geçtim. Her zaman oturduğum koltuğa kuruldum. Televizyonu açtığımda tek temennim evde sadece ses olmasıydı.
"Ezgi... Ne diyorum biliyor musun? Bence çok fazla insan boşuna yaşıyor. Onlar yerine senin yaşaman gerekirdi." arkama yaslanıp bardağımdan bir yudum aldım "İçimde garip bir his var. Kendimi avutmuşum sanırım ne dersin? Sen olsaydın bunları düşünmezdim kafamı dağıtacak şeyler bulurdun."
İlk bardağı bitirdiğimde masaya sertçe bıraktım "Sarhoş olamamak ne boktan." Ezgi'ye koyduğum bardağa baktım "İçtin var sayıyorum. Beni yatağa attığın günü hatırlıyorum. Sarhoşken çocuk gibi oluyorsun... Oluyordun." oflayarak yüzümü ovaladım. Çalan telefonum ise ortamı dağıtmıştı.
"Efendim Haktan?" bunalmıştım ve bu sesimden anlaşılıyordu "Serce burası çok karıştı. Kulübün spor salonundayım başkan çok sinirli." acaba yine ne oldu? Bu sefer nasıl bir azar yiyecektim?
"Ne yaptım bu sefer?" bir kaç saniye ses gelmedi ama arkadaki bağışlar karışık sesler halinde kulağıma geliyordu. "Sen bir şey yapmadın Serce. Milli takım seçmeleri öne alındı takımda sakat çok başkan pimi çekilmiş bomba gibi dola-" Haktan'ın cümlesi tamamlanmadan sesi kesildi.
"İzgi! Bana bak yola gelmeni umarak bu zamana kadar seninle özel ilgilendim. Şimdi emeğimin karşılığını istiyorum. Yarın milli takım maçı var ve sen o seçmeleri kazanacaksın!" açık ağzım ve havalanan tek kaşım ile karşımdaki duvara bakıyordum.