Merhabalar herkese🙋♀️ Ben geldim!! Hemde yeni bölümle😋 Lafı uzatmadan da gidiyorum. İyi okumalar hepinize... Alttaki yıldıza da basmayı unutmayın lütfen🙏 Yıldıza basın da yıldızlarımız parlasınnn ejdjdkxek...
⚡⚡⚡Temiz hava almak ve biraz olsun kendime gelmek adına okula yürüyerek gidiyordum. Açelya her ne kadar benimle beraber gelmek için ısrar etse de bu söylediğini kabul etmemiş, yalnız kalmak istediğimi kesin bir dille belirtmiştim. Açelya da bu kesin tavrım karşısında daha fazla ısrar edememiş, okula tek başıma yürüyerek gitmeme izin vermişti.
Ellerim ceketimin cebinde, başım öne eğik, tüm benliğimi kaplayan bir hüzün, bir suçluluk duygusu ile gözlerimden akan yaşlarla beraber okula doğru ilerliyordum.
Annemizin 'Bu alarm hep Alesyam ve Açelyam'ın yani başında dursun. Zamanın varlığını hep anımsasınlar. Zamanı unutmasınlar. Hiç bir şeye, hiç kimseye geç kalmasınlar. Ben zamanın varlığını unutarak her şeye çok geç kaldım. Ama çocuklarım benim düştüğüm hataya düşmemeleri için bu alarma her baktıklarında benim sözlerimi hatırlasınlar. Bu alarm her çaldığında sözlerim ikisinin de kulaklarında yankılansın!' diyerek ardından bize bırakmış olduğu o son hatırayı da kendi elimle yok etmiş olmam ağlayışımı daha da şiddetlendiriyordu.
Açelya her zaman 'Annemiz keşke bize bir hatıra bıraksaydı da annemizi her özlediğimizde o hatıraya tutunur annemize sarılır gibi o bıraktığı hatıraya sarılırdık' diyerek annemizi her özlediğinde söylediği sözler beynimde durmadan yankılanıp duruyordu ve ben onun elinden bunu almış olmam, Açelya'ya karşı kendimi mahcup hissetmeme neden oluyordu.
Açelya her ne kadar beni suçlamasa da, tüm suçun Serap teyzede olduğunu, bunu bize daha önceden söylememiş olmasına bağlasa da kendimi yine de suçlu hissediyordum.
Tamam Serap teyze bize bu alarmın sıradan bir alarm olmadığını çok önceden söylemesi gerekiyordu ama bu yine de beni haklı çıkaran bir durum olduğunu sanmıyordum.
Kendimi çok ama çok kötü hissediyordum. Keşke annem şimdi yanımda olsaydı da beni sarsaydı, kucağında yatırıp saçımı sevseydi, başımı okşasaydı. Keşke annem yaşıyor olsaydı. Koca bir keşke...
Bu durumda olmamıza neden olan herkesten nefret ediyordum. İlk başta da İlhan'dan... Baba bile demeye utandığım bizi hiç istemeyen adamdan nefret ediyordum. Hem de çok büyük bir nefret... Belki bizi isteseydi, annemin yanında olsaydı, Hakan Taşdemir'in karşısında durup ne pahasına olursa olsun anneme, bize sahip çıksaydı belkide bunların hiç birini yaşıyor olmayacaktık. Belki Hakan Taşdemir annemizi öldürmüş olmayacaktı. Belki bizi de aynı şekilde öldürmek için yana yakıla arıyor olmayacaktı. Belki de biz ondan saklanmayacak, kaçmayacaktık.
Saatin kaç olduğuna bakmak için cebimden telefonumu çıkardığımda şok olmuş bir şekilde saate baktım. Ders saati çoktan başlamış, neredeyse ikinci derse geçeceklerdi ve ben hala okula yetişebilmiş bile değildim. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek durağa doğru koşar adımlarla ilerlemeye başladım.
Durağa vardığımda duraktaki insanların bakışları benim üzerimdeydi ve bu ciddi anlamda rahatsız edici bir durumdu. Allah kahretsin ki yine ağladığım için gözlerim ve burnum kızarmıştı. Ne yani hayatlarında hiç ağlayan insan görmemişler miydi? Bu ne görgüsüzlük bu ne terbiyesizlik.
Birisinin yanıma yaklaşıp "İyi misin kızım?" demesiyle gerilen sinirlerim daha da bir gerilmişti. Başımı ona doğru çevirdiğimde orta yaşlı, hafif kır saçlı bir adamın meraklı gözlerle bana bakıyor olduğunu gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Çemberi
Roman d'amourKatran karası bir yürek paslanmaya yüz tutmuş. Prangaya vurulmuş ruhlar, karanlığa hapsolmuş bedenler... Kurtarılmak için bekleyenler, kilit altında kalan sözcükler... Bunların hepsi bir kaos etkisi yaratmışken akıllardaki tek soru: Kim kurtulacak b...