*Minho'dan*
Sabah zil sesinden erken uyanmıştım. Aynanın karşısına geçtim ve dağılmış kahverengi saçlarımı taradım.
Kahvaltımı yaptıktan sonra aşağı indim Han'ların ziline bastım ama sanırsam evde kimse yoktu çoktan çıkmış olmaları gerek.
Tek başıma yürümeye başladım Chan'a mesaj atmıştım o da her zaman beklediği yerinde yoktu bugün, mesajıma da
bakmadı. Neler oluyordu böyle?Sınıfa geldiğimde sınıf bomboştu, okula gelirkende herkes bana nefret dolu bakıyordu bunun nedeni neydi? Yerime oturduğumda sıranın üstünde bir not buldum. Elime aldım ve katlanmış bir şekilde duran kağıdı açtım.
"Hala daha ne yüzle buraya geliyorsun" alt tarafında ise büyük harfler ve kırmızı kalemle yazılmış "KATİL!" yazısı vardı.
Elim titremeye başlamıştı kağıdı alıp ayağı kalktım tam sınıftan çıkacakken Chan karşımda berildi.
"Nereye gidiyorsun minho, Han'ı öldürmeye mi?"
Ne?..
Bir iki adım geri gittim tam neden bahsettiğini soracakken Han, felix ve Hyunjin sınıfa girdi arkasından ise diğer kişiler. Hyunjin bana yaklaşıyordu ben ise geri geri gidiyordum
"Katilsin sen!""Hayır değilim, Yapmadım bakın yaşıyor Han lütfen bırakın beni!"
Ardından Han geçti önüme,
"Ama yapacaktın öyle değil mi? Katil Lee know."
Ardından sınıftaki diğer kişiler bana bağırmaya başlamıştı.
"KATİL MİNHO!""KATİL DEĞİLİM BEN!"
Kan ter içinde yatağımdan fırladım nasıl bir rüyaydı bu böyle! Neden Han'ı öldürmediğim halde bana katil diyorlardı?
Zamanın gittikçe daralıyor Minho, her şey için çok geç olmadan bitir artık şu meseleyi!☆
Minho'nun rüyasında Han'ı öldürmediği halde Katil diye anılmasının bir sebebi vardı aslında, kendi yaşama sevincini öldürmüştü Minho, kendi geleceğini, kendi düşüncelerini, hepsini gömmüştü aslında. Düşünemiyordu. Tek düşündüğü şey Han'ı nasıl öldüreceğiydi.
Katil olmak için illa birini öldürmek gerekmezdi ki, kendi yaşama sevincini öldürüncede katil olurdu insan, hemde kendi katili...
☆
Han, bu sefer erken uyanmış ve Felix'in odasına onu kaldırmaya gitmişti. Şaşırmıştı açıkcası Felix hiç bu kadar geç uyanmazdı. Kapıyı çaldı, içerden boğuk bir "gelebilirsin" sesi geldi.
Han içeri girdi, Felix'i böyle görmeyi beklemiyordu. Gözlerinin altı şişti, gözleri kızarmıştı ağlamış olmalıydı. Gitti ve yatakta öylece oturan Felix'in yanına oturdu.
"Hyunjin yüzünden mi böylesin?"
Olumlu anlamda başını salladı Felix,
Han gülümseyerek Felix'e baktı
"Seviyorsun değil mi?"
Zorda olsa araladı Felix dudaklarını
"Maalesef"
Han, Felix'in başını omzuna koydu
"Aaa ama öyle deme"
Bir süre sessiz bir şekilde durduktan sonra ikiside kahvaltılarıni yapmak için salona geçti. Felix'in yüzü çok durgundu, Han sordu.
"Dün neden öyle dedin peki Hyunjin'e?"
Felix dolu gözler ile baktı Han'a
"Ciddi söylememiştim"
Han gülümsedi
"Belki o da ciddi söylememiştir"
Felix göz yaşlarıni silerek yanıt verdi,
"Bakışlarını görmedin herhalde Han"
Han elindeki peçeteyi felix'e uzattı
"Sil hadi göz yaşlarını bozma moralini"İkiside kahvaltılarını yaptıktan sonra kapının önüne çıktı Felix bir süre Hyunjin'in dairesinin önüne baktı ayakkabıları yoktu Hyunjin'in çoktan çıkmış olmalıydı. Derin bir iç çektinten sonra binanın önüne çıktılar.
☆
Minho hala daha rüyasının etkisindeydi, elleri titriyordu. Aynanın karşısına geçti, soğuk su ile yıkadı yüzünü ardından aynada kendi yüzüne baktı, tekrarlayıp durdu şu cümleleri,
"Kendine gel Minho, kendine gel."