önceki bölüme 200'den fazla yorum geldi. normalde 50 - 60 yorumu geçmezdi. desteğini esirgemeyen herkese çok teşekkür ediyorum ♥︎
SINIR: 25 oy, 100 yorum
iyi okumalar! ♡
Kıraç'ın gönderdiği takip isteğini kabul edip geri istek attıktan yalnızca birkaç saniye sonra karşılıklı takipleşmiş durumdaydık. Hesabına girip biraz göz attım.
83 takipçisi vardı, tıkladım ve iki kişi hariç hiç kimseyi tanımadığım halde aşağı doğru kaydırdım. Çoğunluğun erkek olduğunu görmek sebepsizce içimi rahatlatmıştı.
Paylaştığı gönderiler sadece üç taneydi ve hiçbirinde yüzünün net bir şekilde görünmüyor oluşu sinirlerimi bozmuştu. Yüzünü merak ediyordum.
Fotoğrafları üstten inceledikten sonra kendi hesabıma girip baktım. Benim hiç fotoğrafım yoktu. Profilimde de Kedim ile birlikte olduğum bir fotoğraf vardı, o kadar.
Acaba onun da benimle aynı sebepten sinirleri bozulmuş muydu?
Hesabını aktif kullanmadığını söylemesi hoşuma gitmişti. Sosyal medyayı aktif kullanmayan erkek? Severiz.
Derin bir nefes aldım. Tüm gün boş vakitlerimde aklımı işgal etmişti. Sevmekten korkuyordum. Hiç kimseyi sevmek istemiyordum, hiç kimsenin beni sevmesini istemiyordum. Kalbimin kırılmasından çok korkuyordum.
Bir de buna tezat bir şekilde içten içe çok sevmek istiyordum, çok sevilmek. Ama bu sanki imkansızmış gibiydi. Kendimle barışıktım ama bir başkasının beni sevmek için bir sebebi olmadığını düşünüyordum. Bir yanım aşka inanırken, diğer bir yanım aşkın olduğuna inanmıyordu. Kimsenin kendisinden başkasını sevebileceğine inanmıyordu. Hiç kimse vazgeçilmez değildi. En ufak bir olayda her şey bitebilirdi ve ben bitecek bir şeyin hiç başlamamasının en iyisi olduğunu düşünüyordum.
Zaten ben çok alıngandım, her şeye alınırdım. Bu huyumu hiç mi hiç sevmiyordum. Kimse en ufak bir şeye alınan birisiyle arkadaş olmak istemiyordu. Kendilerince haklıydılar elbette. Ama ben de alıngan olmaktan çok da memnun sayılmazdım.
Ofladım.
En son mesajını görüldü bıraktığımı hatırlayıp mesaj sayfamıza girdim. Ama yazacak bir şey bulamadım. Birkaç saniye öylece mesajlara baktım. Boş boş durduğum kısa bir sürenin ardından odamın kapısı baskına girer gibi açıldı.
"Ne yapıyorsun, kızım?" diye sordu annem yanıma gelip. Ekranımı kapatıp telefonu elimden bıraktım. "Hiç," dedim uzatarak.
"Ders çalıştın mı bugün?" Sorusuyla başımı salladım. "Çalıştım." Elini uzatıp saçlarımı okşadı. "Aferin." Gülümseyerek eğildi ve başımın üstünden öptü. Ben de gülümsedim ve kollarımı kaldırıp annemin bedenine doladım.
Annem ile babam birkaç ay önce boşanmışlardı. Babam annemi birçok kez aldatmıştı ve boşanmayı reddedip durmuştu. Annem de biz varız diye affetmişti her seferinde. Ama tekrar ve tekrar olmaya devam ettiğini fark ettiğinde işler artık dönüşü olmayan bir yola girmişti.
Boşanma süreci hepimiz için sıkıntılı geçmişti. O zamanlar henüz reşit değildim ve annemin çalıştığı bir iş olmadığı için benim ihtiyaçlarımı karşılayamayacağı düşünülerek hakim velayeti babama vermişti. Bu ne benim, ne de annemin istediği bir şey değildi.
Son sınıftım, ikinci dönem annemle babam boşanmıştı ve ben babamla yaşamak zorunda kalmıştım. Çok kötü bir zamandı.
Haziran ayında tam da üniversite sınavından bir hafta kadar önce hastalanmıştım. Sürekli kusuyordum ve hiçbir şey yiyemiyordum. Çok kilo vermiştim. Serumlar ve ilaçlarla zar zor ayakta durmaya çalıştığım bir dönemdi.
Bu sırada annem de tabii ki iş bulmaya çalışmıştı ama velayetimi alana kadar ben zaten 18 yaşıma girmiştim. Reşit olduğum gibi de direkt annemin yanına taşınmıştım ve şu an yaklaşık bir buçuk aydır birlikteydik.
Eylül ayında annem halk eğitimin kurslarından birine yazılmıştı ve birkaç ayın sonunda aşçılık belgesi alacaktı. Aynı zamanda haftanın üç günü temizliğe gittiği bir ev olduğu için aylık maaşı da vardı.
Beni düşüncelerimden ayıran şey, duyduğum bildirim sesiydi, benim telefonumdan yükselmişti.
Annemden uzaklaştığımda merakla bana baktığını görüyordum. Göz ucuyla telefonuma baktım. Kıraç mesaj atmıştı.
"Sevgi mi?" diye sordu annem en sonunda dayanamayarak. Bakışlarımı kaçırdım.
"Başkası mı?" diye sordu bu sefer de, heyecanla.
Hafifçe başımı salladım aşağı yukarı. Yavaşça yatağımın üstüne, karşıma oturdu. "Anlatmak ister misin?" Dizlerimi kendime çekerek sırtımı yatak başlığına yasladım. "Anlatılacak bir şey yok ki. Konuşuyoruz sadece."
Annem sanki çok büyük bir olay olmuş gibi güldü. "Allahım, şükürler olsun. Sonunda kızım da birisiyle konuşuyor!" diye sevindi.
Lisede hiç sevgilimin olmaması garip geliyordu ona. Hep olup da ondan gizlediğimi düşündü ama neyse ki en sonunda kimseye yüz vermediğimi anlamıştı. Şimdi birisiyle konuştuğumu duymak onu çok mutlu etmişti.
"Kim? Adı ne? Kaç yaşında?" Ve benzeri soruları sormaya devam ederken ellerimle yüzümü örttüm. "Anne!" diye yakındım. "Daha dün konuşmaya başladık, tanışıyoruz işte."
"Ne olmuş daha dün tanıştıysan? Adını sanını biliyorsundur herhalde?"
"Kıraç," dedim kısık sesimle. "Kıraç," diye tekrarladı. "Sonra?"
"Sonrası yok, bu kadar." Sırıttı. "Öyle olsun bakalım." Üzerime eğilip yanaklarımı sulu sulu öptü ve kalkıp kapımı kapatmadan içeriye gitti.
Başımı dizlerime gömüp sessizce inledim. Gülüyor muydum, yoksa ağlıyor muydum ben bile bilmiyordum. Ellerimle yüzüme hava yapıp telefonumu aldım. Mesajına bakmalıydım.
-
bu arada beni de instagramdan takip edebilirsiniz ♥︎
instagram; @floricetaaoy ve yorum bırakmayı unutmayın ♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDE YANDIM || Texting
Short StoryGüven problemleri olup yeni insanlarla tanışmaktan kaçınan Beyza ve onun güvenini kazanıp tekrardan hayata döndüren Kıraç'ın hikayesi. - @kiracsolak: Evleneceğiz seninle. @kiracsolak: Aşık olacaksın bana. @kiracsolak: Bekle ve gör :) - başlama tar...