2.8

1.1K 108 264
                                    

kısacık bir şey söyleyeceğim hemenn.
bölümlerin başındaki sınır geçmeden yeni bölümleri yayınlamıyorum. çünkü sınır koymazsam çoğu kişi sadece okuyup geçiyor. ben de kitabımı okuyan kişilerden bir geri dönüş almadığımda üzülüyorum. illa oy ve yorum yapın diye kimseyi darlamak istemiyorum. umarım öyle anlamıyorsunuzdur. içinizden gelerek yaptığınız bütün yorumlar için hepinize teşekkür ederim ♡

SINIR: 50 oy, 250 yorum.

iyi okumalar! ♡

Beyza: Günaydııınnnnn.

Kıraç: Günaydıınnnn.

Beyza: Ne yapıyorsun?

Kıraç: Hazırlanıyorum, çıkacağım birazdan.

Kıraç: Sen ne yapıyorsun?

Beyza: Yeni uyandım, birazdan ders çalışacağım ama önce bir kahvaltı yapmam lazım.

Beyza: Ne yiyeceğimi bilmiyorum 😭

Kıraç: En çok ne seviyorsan onu yap.

Beyza: Sen en çok ne seviyorsun?

Kıraç: En sevdiğim kahvaltılık mı?

Kıraç: Yemek seçmem ki ben, her şeyi severim.

Kıraç: İlla bir cevap istiyorsan bu sabahki kahvaltımı söyleyebilirim?

Beyza: Oluuur, söyle.

Kıraç: Haşlanmış yumurta ve tost.

Beyza: Hmmmm, olabiliiirr.

Beyza: O zaman ben kahvaltımı hazırlayayım sen de hazırlan sonra konuşuruz.

Kıraç: Ya da birlikte hazırlanmaya ne dersin?

Kıraç: Görüntülü arayayım mı?

Beyza: O da olur.

Kıraç: Arıyorum.

***

Görüntülü konuşacağımızı söylemesine rağmen aniden aradığında hazırlıksız yakalanmıştım. Tipim nasıldı?!

Aynaya baksam bile bir işe yaramayacağını bildiğimden telefonu yüzümden uzaklaştırıp aramayı çok bekletmeden cevapladım. Saçlarım saçma bir topuzdu ve üstümde henüz pijama takımım vardı.

"Alo," dediğinde ben de aynı şekilde karşılık verdim. Bakışlarım ilk birkaç saniye kendi üstümde olduğu için ona döndürdüğümde gözlerim şokla açıldı. Üstünde gömleği vardı ama düğmeleri ilikli değildi.

Her zamanki gibi gülümsüyordu. Telefonu bir yere bırakıp düğmelerini iliklemeye başladığında başımı aşağı doğru eğdim. Mutfağa gitmek için ayaklandım. İnşallah annem görmezdi. Keşke öncesinde haber verseydim...

Kulaklıklarım takılı olduğu için sesi duyulmazdı ama benim konuşmalarımı duyabilirdi. O yüzden mutfakla bitişik olan salonun kapısını çektim. Mutfağa geçip telefonumu tezgahın üstüne sabitledim ve buzdolabından bir yumurta çıkardım.

"Bir tane mi haşlayacaksın?"

Telefona dönüp başımı salladım. "Bir taneden fazlasını hayatta yiyemem. Hele yanına tost da yapıyorum. Hem tostu hem de yumurtayı nasıl bitireceğimi düşünüyorum ben burada."

"Çok zayıfsın," dedi düşünceli bir tonda. "Yeme bozukluğun mu var?"

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Başımı sallayarak "hıhı," diye bir mırıltı çıkardım. Bir yandan da buzdolabından kaşar ve diğer malzemeleri çıkarıyordum. Yumurtayı su dolu cezveye bırakıp tostu yapmaya koyuldum. Aynı zamanda sınavları hakkında konuşan Kıraç'ı dikkatle dinliyordum.

Yaptığım tostu makineye koyup beklemeye başladım. Tezgaha kollarımı yaslayıp karşımdaki ekrandan Kıraç'a bakıyordum. Konuşmanın tam ortasında odasının kapısı tıklatılıp açıldığında ekrana baka kaldım.

Telefonu tam da odanın kapısını görecek şekilde koymuştu. İçeri giren sanırım annesiydi. Kıraç arkasını dönüp baktığında kadın çoktan beni görmüştü. Aceleyle görüntümü ve sesimi kapattım.

"Anne, görüntülü konuşuyorum, geleceğim yanına," diyen sesini duydum. Birkaç saniye sonra annesi başını sallayıp çıktı ve kapıyı kapattı. Kıraç kameraya bakıp gülümsedi. "Açabilirsin görüntünü."

Alt dudağımı ısırarak görüntü ve sesimi açtım. "Böyle daha iyi," dedi. "Bu arada saçların toplu daha güzel, yüz hatların ortaya çıkıyor."

Dudaklarım yavaşça iki yana kıvrıldı. Elimle yüzüme düşen perçemlerimi kulağımın arkasına attım. "Belki önemli bir şey diyecektir, kapatalım istersen," dedim.

Diliyle damağını şıklattı. "Acil olsa söylerdi, sorun yok." Başımı sola doğru eğdim. "Öyle olsun," dedim uzata uzata.

Yumurtanın daha haşlanmasına vardı, tost ise birkaç dakikaya olur diye düşünürken makinenin fişini takmadığımı fark ettim. Başımı iki yana sallayarak prize uzandım ve taktım. Telefonum prizin yanında duvara yaslı olduğu için telefona yaklaşmıştım.

"Ne oldu," diye sordu, geri çekildiğimde. "Fişi taktım." Yüzüne bakıp zaten farkında olduğum ama sormayı bir türlü akıl edemediğim şeyi sordum. "Sen böyle hep gülümser misin?"

Burnundan nefes vererek güldü. "Hayır," dedi dilini şıklattıktan sonra. "Sana böyleyim. Bir de kıskanmayacaksan Kumru'ya."

Güldüm, başımı iki yana sallayarak. "Çok kıskandım şu an," dedim. Kaşlarını kaldırdı. "Bugünkü bu halinizi neye borçluyuz, hanımefendi? Pek bir sakin, pek bir güler yüzlüsünüz."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Birkaç saniye cümlelerimi toparlamak için sessiz kaldım ve düşündüm. "Ben," dedim en sonunda cesaretimi toplayarak. Ama devamı gelmedi.

"Ben... Yani bize... Biz niye konuşuyoruz?"

"Sevgili olacağız?" dedi sorarcasına. Bu kadar açık söylemesini beklemediğim için gözlerim kocaman açıldı. Toparlanıp konuşmaya çalıştım. "İşte o yüzden, sana... Hayır, aslında daha çok kendime bir şans vermeye karar verdim."

Çenesindeki gamze ortaya çıktı. "Sevindim." Başını yukarı kaldırıp baktıktan sonra aceleyle ayağa kalktı. "Ben sana dalmışım, hazırlanmayı unuttum!"

Ellimi ağzıma örterek kıkırdadım. "Güzelim, kapatıyorum şimdi, okula geçerken ararım istersen."

"Tamam, görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattı.

Güzelim...

Mesajlarda yazıyordu ama ilk defa sesli söylemişti bu kelimeyi. Görmek başkaydı ama duymak çok farklı hissettirmişti. Sanırım midede uçuşan kelebekler dedikleri şeyi hissediyordum şu an.

Gülümsedim.

Ve o gülümseme gün boyu yüzümdeki yerini bırakmadı...

-

gidişat hakkında ne düşünüyorsunuuuzz?

SENDE YANDIM || Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin