2.4

1.2K 105 276
                                    

iyi okumalar! ♡

Kendi kazdığım kuyuya düşmüştüm. Önceki görüntülü konuşmayı ne diyeceğimi bilemediğim için bağlantı kesildi bahanesi ile sonlandırmıştım. Şimdi ise Kıraç bu bahaneyi bana karşı kullanmış ve numarasını vermişti. Gerçekten beni kendi kuyuma düşürmüştü!

İçeri gidip annemin ne yaptığına baktım göz ucuyla. Mutfaktaydı. Tezgahtaki işine odaklanmıştı. Sessiz adımlar ile geri odama döndüm ve kapımı kapattım. Aynamın karşısına geçip kendimi inceledim. Üstümde gül kurusu renginde bir kapüşonlu vardı. Saçlarım her zamanki gibi salıktı. Ama başımda siyah bandanam vardı. Onu çıkarıp önüme düşen perçemlerimi parmaklarımla taradım. Elimin yeterli olmadığını anladığımda ise tarağımı alıp biraz saçlarımı taradım.

İşim bittiğinde aynanın karşısından çekildim ve yatağıma oturdum. Sırtımı yatak başlığına yasladım. Telefonumu elime alıp ön kamerayı açtım biraz da öyle kendime baktım. Yüzüne düşen perçemlerimin sol kısmını kulağımın arkasına attım ve en sonunda WhatsApp uygulamasını açtım.

Sonra gönderdiği numarayı kaydetmediğimi hatırlayıp İnstagrama girdim. Mesajdan numarasını kopyalayıp kişilere ekledim ve tekrardan WhatsApp'ı açtım. Adını aratıp buldum ve mesaj sayfasına girdim.

Profil resminde Kumru ile birbirlerine sarıldıkları bir fotoğraf vardı. Kaç saniyedir fotoğrafa baktığımı hesaplayamadığım an başımı iki yana sallayarak kendime geldim. Telefonu kendimden uzaklaştırıp arama butonuna bastım.

Birkaç saniye çalışın ardından çok geçmeden arama cevaplandı. Görüş açıma gülümseyen Kıraç girdiğinde ben de çekingence gülümsedim. Telefonu tutmayan elini uzatıp saçlarını düzeltti. "N'aber?"

"İyiyim," dedim. Sesim titriyordu!

"Ben de iyiyim, sorduğun için teşekkür ederim." Gülmeye başladığında kendimi tutamayıp ben de güldüm.

"Ee, nasıl geçti günün?" diye sordu.

"Her zamanki gibi. Ders çalıştım ve... O kadar, sadece ders çalıştım. Sen?"

"Ben... Finaller başladı. İkinci sınıf çok zormuş ya," dedi elini yüzüne kapatarak. Ofladı. "Bu yıl sınıfta kalmazsam, bir daha kalmam."

Güldüm. "İsteyerek mi seçtin bölümünü?" Başını aşağı yukarı salladı. "Evet, kendim istedim."

"Ah be," derken sesimden bile gülmemek için kendimi zor tuttuğum anlaşılıyordu. "Gül sen, gül. Seneye seni de göreceğiz. Üniversiteye başlayınca da böyle gülebilecek misin acaba?"

Kaşlarımı çattım. "Güleceğim tabii. Benim öyle zor olduğu malum olan bir bölümde gözüm yok."

"Ne istediğine karar verebildin mi bari?" diye sordu ilgiyle kameraya doğru bakarak. Başımı sola doğru eğdim. "Yani," dedim uzata uzata. "Galiba direkt İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyacağım ya. Öğretmenliği çocukları çok sevdiğim için istiyordum ama kendimi hiç sınıfta çocuklara ders anlatırken hayal edemiyorum. Tercümanlıkta da çok zorlanırım gibi, Dil ve Edebiyatı tercihim sanırım, edebiyat daha benlik geliyor, bilmiyorum..."

Başını aşağı yukarı salladı. "Yanlışım varsa beni düzelt, belki de benim bu konuyla bilgisizliğim ama birini okuyunca istersen sonradan diğerlerine yönelemez misin? Yani mesela öğretmenlik okusan mezun olduktan sonra tercümanlık yapamaz mısın?"

İç çektim. "Yanlışın yok. Doğru. Yapılabilir."

Kaşlarını çattı. "O zaman neden seçemediğin için hastalandın? Eminim ki senin için çok stresli bir süreçti ama hasta olacak kadar... Başka bir şey mi vardı?" Bakışlarımı kaçırdım. Anlamıştı işte.

Üstüme çöken durgunluğun telefondan bile belli olduğuna eminim. "Anlatmak istersen..."

Birkaç saniye sessizce bekledikten sonra "bilmediğin bir şey yok," diye mırıldandım. "Annemle babamın boşanma süreci ile çakıştı sadece. O kadar."

"Anladım," diye cevapladı.

Aramızda uzun bir sessizlik oldu. Sessizliği bozan karşıdan gelen kapı sesiydi. Kıraç'ın önce kafası sağa doğru döndü, sonra da bedeni hareketlendi. Elindeki telefonla birlikte odanın içinde hareket etti. Sanırım kapısını açmaya kalkmıştı. "Kumru'dur bu, odamın kapısı zor açılıyor," dedi beni bilgilendirmek için.

"Abiiii! Bak ben ne yaptım!" diye gelen tatlı ses de bu dediklerini onaylamıştı. Kıraç'ın gülümseyen yüzü belirdi ekranda. Aşağı doğru eğildi. "Ne yaptın?" diye sordu ilgiyle. Sonra Kumru'nun eli göründü. "Bak bu kurabiyeyi ben yaptım!" R harfini y olarak söylüyordu ve daha fazla konuşacak olursa Kıraç'dan onu benim yerime ısırmasını isteyecektim.

Çok geçmedi ki Kıraç, Kumru'yu sulu sulu öptü yanaklarından. Kumru kıkırdadı. "Abi," dedi uzata uzata. "Beni değil kurabiyeyi yiyeceksin!"

"Öyle mi yapacağım? Tüh! Benim canım seni yemek istiyor ama şimdi ne yapacağız?"

"Benim elimden kurabiyeyi yiyebilirsin," diye bir fikir sundu önce. "Ama sakın parmaklarımı yeme yoksa sana başka kurabiye yapamam!"

Kuyabiye...

Şimdi tatlılıktan bayılacaktım, şeker komasına falan girecektim Kumru sayesinde. O kadar tatlıydı ki...

Kıraç başını uzatıp Kumru'nun elindeki kuyabiyeyi tek hamlede ağzına attı. Kumru kıkırdamaya başladı ve koşarak odadan çıktı. Koşarken de annesine seslendiği duyuluyordu.

Kıraç kapısını tamamen kapatmadan ittirdi ve geri yerine dönüp oturdu. Yüzümde asılı kalan gülümseme ile ona bakıyordum. O ise daha kurabiyesini çiğnemeyi bitirmemişti. O yüzden aramızda garip bir sessizlik oluştu.

Çok uzun bir zaman dilimi gibi geçen birkaç saniyenin ardından yutkunup konuştu. "Birazdan geri gelir, istersen aramayı sonlandırabiliriz. Sonra yine konuşuruz," dedi.

Başımı salladım. Her ne kadar Kumru ile olan abi kardeş anlarına daha fazla şahit olmak istesem de kapatmamız en iyisi olurdu. "Tamam," dedim. "Sonra görüşürüz o zaman."

Gülümsedi. "Görüşürüz."

-

küçük bir not: Kumru üç yaşında ve bu kadar çok konuşması kimilerine garip gelebilir. ama bu çocuktan çocuğa farklıdır. kimisi bir yaşından sonra konuşmaya başlar, kimisi üç yaşına gelip hala konuşamıyor olur. bu aileye ve çevreye göre değişir.

Kumru da annesi, babası ve abisi tarafından sürekli ilgi gören bir çocuk, üstüne düşerek büyütüyorlar. o yüzden konuşması size garip gelmesin. dediğim gibi çocuktan çocuğa değişen bir durum ♡

SENDE YANDIM || Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin