12- Kabul

1.2K 194 236
                                    

Hazırlanıyordum.

Bugün Şövalyenin öğrencilerinin talimi vardı ve oraya gidecektim. Sallanan minik yıldızlı küpelerimi takıp son olarak yanağımdaki benin üzerime mor bir yıldız kondurmuştum.

Bugün kıvır kıvır yaptığım saçlarımı ayna karşısında biraz daha kabartıp daha hacimli görünmesini sağlamıştım. Güzel göründüğüme emin olmak için aynada kendimi dikkatle süzmüştüm. Dudaklarımda görüntümden oldukça memnun olduğumu gösteren bir gülümseme belirmişti.

Makyaj aynamın önünde daha fazla durursam geç kalabilirdim bu yüzden kendimle vedalaşıp oturduğum sandalyeden kalkmıştım. Talim başlamak üzereydi. Tam zamanında orada olacaktım.

Şövalye okuluna kolayca gidebilmek için portal açmıştım. Diğer ucunu da okulun önünde biten ormanın içine açmış, portaldan geçip tuğladan yapılmış yüksek duvarların önüne çıkmıştım.

Kendimi anında görünmez hale getirip kalenin yüksek duvarlarının içinden geçmiştim. Tam da vaktinde yetiştiğim belliydi çünkü Şövalye öğrencileri sıraya dizmiş, konuşma yapıyordu.

Ben oraya doğru ilerlerken bakışları saniyelik olarak bana kaymış, sözleri yarıda kesilmişti fakat hemen toparlamış, kimsenin anlamasına müsade etmeden konuşmaya devan etmişti.

Kimse sesimi duymasın diye etrafımda bir ses bariyeri oluşturmuştum. Sırayla dizilmiş öğrencilerin arasından geçerken zırh giymediklerini fark etmiştim. Sanırım eğitimde oldukları için giymemişlerdi. Hatta Şövalyenin üzerinde dahi yoktu ve günlük kıyafetleri içinde muhteşem görünüyordu.

Merdivenlerin en tepesinde duran ve hala bir şeyler zırvalayan Şövalyenin yanına ulaşmak için basamakları tek tek çıkmaya başlamıştım.

Uyuşuk hareketlerle son basamağa adım atmış, bitmeyen konuşması boyunca ayakta durmamak için son basamağa oturmuştum. Pür dikkat hazırda bekleyen öğrenciler, Şövalyeyi dinliyor olsa da ben tek kelimesini dahi dinlemiyordum.

Sadece kafamı kaldırmış, Şövalyeyi dikkatle inceliyordum. Başımı sağa yatırmış onu izliyor, her daim ciddiyetini koruyan yüz ifadesinin bana nasıl bu kadar komik gelebildiğini düşünüyordum.

Dakikalar geçmişti. Şövalye konuşmasını bitirmiş, öğrenciler ise Şövalyenin söylediği şekilde pozisyon alıp tekrarlayan hareketlerle dövüşmeye başlamışlardı.

Şövalye arada onlara müdahale ediyor, yanlış yaptıkları bir hareket varsa doğrusunu gösteriyordu. Sanırım savunmayı öğreniyorlardı. Ellerinde şimdilik kılıç yoktu. Kılıçsız ve kılıçlı savunma öğrenecekler gibi duruyordu.

Ben her birini ilgisizce izlerken Şövalye yanıma oturmuştu. Yanımda duran deri kaplı metal matarasından birkaç yudum su içmiş, ardından matarayı yerine koymuştu.

"Neden buradasın?"

"Beni sen çağırdın. Unuttun mu?"

"Jimin'i bilgilendiriyordum"

Güler gibi bir ses çıkmıştı burnumdan. Bir basamak aşağı inip dirseklerimi de bir üst basamağa yaslamıştım. "Öyle olsun o halde" demiştim alay dolu sesimle. Göz ucuyla ona bakmıştım yeniden. Ona bakmadan duramıyordum. Bu sinir bozucuydu.

"Bugün çok sevimli görünüyorsun" dediğimde zaten çatılı duran kaşlarını daha da çatmıştı. Dudaklarında tuhaf bir gülümseme belirdiğinde "Sevimli, öyle mi?" demişti.

"Hoşuna gitmedi sanırım"

"Gitmedi. Şövalyeler sevimli görünmez"

"Sen görünüyorsun. Kaslı bir tavşana benziyorsun"

Gainst •taekook•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin