"Nereye yine?"
Hoseok, dizleri üzerine başını koymuş, ruh kardeşinin başını okşarken gönülsüz bir edayla sormuştu. Hyera da ağabeyinin bu tavrına göz devirmiş, kıyafetlerim arasından beğendiklerini seçmeye devam etmişti.
"Şövalyenin yanına."
Elbiseme takılmasın diye son ana sakladığım küpelerimi ayna karşısında takmaya çalışmıştım. Her günü Şövalyeyle beraber geçiriyordum. Bazen o benimle kalıyordu bazen de ben onunla kalıyordum. Üç haftadır adını koymadığımız tuhaf bir birlikteliğimiz vardı ve bundan ikimiz de şikayetçi değildik.
"Ben de buralardayım. Bazen ilgiye ihtiyacım oluyor hatırlatayım dedim."
"Çocuk gibi davranma. Sen benden ilgi falan beklemezsin. Kıskandığın için böyle davranıyorsun."
"Tabiki kıskanıyorum adam arkadaşımı çaldı. Yüzünü göremiyorum ne zamandır."
"Yüzümü görememe sebebin sürekli denizlere açılıyor olman. Derslere dahi gelmiyorsun. Karaya ayak bastığında da doğruca Jimin'i becermeye gidiyorsun."
"Seni bulamayınca oraya gidiyorum ne yapayım?"
"Geleceğini önceden haber ver. Ne zaman geleceğini bilmezsem nasıl vakit ayırabilirim?"
Hoseok haklı olduğumu fark edince onu savunması için kız kardeşine bakmıştı. Hyera da başta ne olduğunu anlamayıp ardından kaşlarını elleriyle birlikte havalandırmıştı. "Ay hiç bana bakma Taehyung haklı. Senin bir hayatın varsa onun da var. Sen kafana göre takılırken çocuk pencere önünde yollarını mı gözlesin?"
"Tamam be! Ne dedim sanki!"
Cidden çocuk gibiydi. Başkası olsa bu tavırlarına sinirlenirdi ama ben fazlasıyla alışkındım. Bu yüzden umursamadan yanağımdaki benimin üzerine minik altın renkli bir yıldız yapıştırmıştım. Arkadaşlarıma dönüp "Ben gidiyorum" dedikten sonra portal oluşturmak için elimi havalandırmıştım fakat Hyera birden "Ay dur!" diye bağırmıştı. Aklım çıkmıştı. Hayretle ona bakarken korkmamı umursamamıştı bile.
"Bu akşam Şövalyeye sözün yoksa annem seni akşam yemeğine çağırıyor. Senin için sığır eti de pişirecekmiş."
Et kelimesini duyduğum an yüzümü buruşturmuştum. "Et yapmazsa geleceğimi söyle. Bu aralar düşüncesi bile midemi bulandırıyor."
"Sürekli yediğin için bıktın değil mi? Geçen hafta da annen yaptırmıştı. Onu da yememiştin."
Hyera geçen hafta benimle birlikte ailemi ziyarete gelmişti. Sohbet ederken birden önüme sığır eti konmuştu ve öğürmemek için kendimi çok zor tutmuştum. Bir süre sonra kokusuna dahi katlanamamış, önümden almalarını söylemiştim.
Yemeklerden çabuk bıkabiliyordum. Sevdiğim bir yemeği ertesi gün hiç beğenmeyebiliyordum. Bu benim tuhaf ve bir o kadar da can sıkıcı özelliklerimdendi.
"Beni biliyorsun. Sevdiğim şeyler sürekli değişiyor."
"Biliyorum. Peki ne istersin?"
"Mısır çorbası ve patates güveci."
"Oldu bil. Akşama görüşürüz."
"Görüşürüz."
Ona sevimli bir şekilde el sallayıp portalın içinden geçmiştim. Diğer ucundan ormanın bitimine çıkmış, birkaç adım uzaklıkta olan kale duvarlarına doğru kendimi tamamen görünmez hale getirerek ilerlemiştim.
Kalın duvarın içinden geçip şu anda dersi olan Şövalyemin yanına doğru ufak adımlarla gitmiştim. Beni burada belirdiğim andan beri hissettiği belliydi. Hatta bana bakarken dudaklarında silik bir tebessüm dahi görüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gainst •taekook•
FantasyBir bütün olmak yerine işleyiş, sizi ikiye böler. İyi ve kötü, doğru ya da yanlış. Lakin neyin doğru olduğuna çoğunluğun karar verdiği bir evrende, savunulanın doğru olup olmadığını hangi cesur yürek söyleyecek? [Feminen Taehyung içermektedir]