Günlerce eziyet çektiğimiz yolun sonundaydık. Saraya on dakikalık bir mesafedeydik. Ne muhafızlarda ne Şövalyede ne de bende en ufak yaşam belirtisi kalmamıştı.
Günlerdir tıkılı kaldığım küçük at arabasının penceresinden yine günlerdir yaptığım gibi dışarıyı izliyordum. Öfkeli ve bir o kadar da yorgundum. Bu haldeyken nasıl Kral'ın yardımcılarını kurtaracaktım bilmiyordum. Tabi günler sonra hala yaşıyorlar mıydı orasını bilmiyordum.
Cordelia enerjimi yenileyebilmek ve bedenimi sağlıklı tutabilmek için çabalıyordu fakat o da günlerdir uçuyor olmaktan o kadar yorgundu ki ne kendine ne de bana yeterince yardımcı olabiliyordu.
Şövanyenin boynunda ve bileklerinde yaralar oluşmuştu. Günlerdir giymek zorunda olduğu sert zırh derisine sürtünüp her yerinde yaralar açmıştı. Kendime engel olamadan yorgun gözlerimle yaralarına bakıyor ve onları iyileştirme arzuma engel olamıyordum.
"Vardığımızda yaralarına bakayım. Kötü görünüyorlar"
Yorgun gözlerini bana çevirdiğinde usulca başını sallamıştı. "Minnettar kalırım" demişti. Yaraları artık dayanılmaz bir halde olduğundan sabrı kalmamıştı. Bu yüzden bana inkarda bulunmuyordu.
Dakikalarca sarsılarak sessiz bir şekilde ilerlemiştik. Sonunda devasa sarayın yine devasa olan tahta kale kapısı geçmemiz için büyük bir gürültüyle aralandığında saraya giriş yapmıştık. Toprak yolda fazla sallanmadan ilerleyen at arabasından dışarı bakmıştım bir süre.
Sarayın çevresinde ne var ne yok aklıma kazıyordum. Ne olur ne olmaz, içinde bulunduğum alanı tanımalıydım ki bir şey olduğunda nereye gitmem, ne yapmam gerektiğini bileyim.
"Temkinli bakıyorsun" demişti Şövalye. Alay etmemişti. Daha çok etkilenmiş gibiydi sesi. Onu dikkatimi bozmadan onayladım. "Hayatta kalmanın bir yolu sadece. Bir yerlerde Cadı kapanı olabilir. Ya da herhangi bir tuzağın içinde bile olabiliriz. Dikkatli olmakta fayda var"
"Cadı kapanı seni tutabilir mi ki?" Bu sefer alaycıydı ses tonu. Gücümle övünmemle ve diğer Cadılardan güçlü olduğumu söylememle alay ediyordu. Gülmüştüm.
"Aslında evet. Cadının gücü fark etmeksizin, herhangi bir cadı kapanı beni bir süreliğine yavaşlatacaktır. Kapan mührü kırmak çok da kolay sayılmaz. Büyünün sözleri çok uzun. Neredeyse üç sayfalık bir büyü ve ezberleyene kadar canım çıktı"
"Bana Cadı avlamanın yeni yollarını öğretiyorsun"
"Bunu zaten biliyordun. Sadece alay etmek için konuşuyorsun."
"Sen de bildiğimin farkında olmana rağmen anlatıyorsun."
"Sadece sohbet ediyorum. Soruları cevapsız bırakmak hoşuma gitmiyor."
"Ben sana sadece kapanın seni tutup tutamayacağını sordum. Tutabilir demen yeterliydi."
"Neden tutabildiğini de açıklamak istedim. Benimle sürekli tartışıyorsun. Bundan keyif mi alıyorsun?"
Sorumun ardından hafif çattığım kaşlarımla yüzüne bakmıştım. Dudaklarını aralamış konuşmak üzereyken lafını kesip "Dur tahmin edeyim" demiştim. "Cevabın farkında olmama rağmen yine soruyorum. Değil mi?"
Uzunca yüzüme bakmış, burnundan güler gibi bir sesle sert bir nefes vermişti. Başını çevirmeden daha da sinirleneyim diye gözlerime bakmaya devam etmişti. Ben de sinir bozucu oyununu bozmayıp inatla ona bakmıştım.
Bu saçma savaşımızı bölen, açılan at arabasının kapısı olmuştu. Ne zaman durduğumuzu fark etmemiştim. "Geldik" diyen Muhafıza doğru başımı çevirip bakışmamızı bozduğumda Şövalyenin gözlerini hala üzerimde hissediyordum. Beni sinirlendirmekten öyle zevk alıyordu ki inatla bakmaya devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gainst •taekook•
Viễn tưởngBir bütün olmak yerine işleyiş, sizi ikiye böler. İyi ve kötü, doğru ya da yanlış. Lakin neyin doğru olduğuna çoğunluğun karar verdiği bir evrende, savunulanın doğru olup olmadığını hangi cesur yürek söyleyecek? [Feminen Taehyung içermektedir]