Bir varmış bir yokmuş ile başlayan ve sonsuza dek mutlu yaşamışlar cümlesiyle biten lanet masalların her birinin aynı olması yetmezmiş gibi, kurtarıcısını bekleyen aptal prensesler ve hayalarının ağırlığından yürüyemeyen prenslerin hikayesini dinlemiştim yıllar boyunca.
Hatta sadece dinlemek değil, bizzat yaşamıştım ve yaşamaya da devam ediyordum. Prens, prensesi kurtarır ve birlikte, çok uzaklardaki krallığa yampiri yampiri süzülürler.
Bir prenses her zaman güzel, iyi ve haklıdır fakat bir cadı her zaman kötü, çirkin ve yanlıştır. Aydınlık olan doğru ve güzelken karanlık her zaman çirkin ve korkunçtur.
Bir bütün olmak yerine işleyiş, sizi ikiye böler. İyi ve kötü, doğru ya da yanlış. Lakin neyin doğru olduğuna çoğunluğun karar verdiği bir evrende, savunulanın gerçekten doğru olup olmadığını hangi cesur yürek söyleyecek?
Mutlak doğruya, çoğunluk yanlış demişse yanlıştır ve bundan sonraki nesiller de bu asıl doğruyu körü körüne yanlış sayar.
Pekala her faaliyetin sınıflandırıldığı bu dünyada asıl doğru ne? Ya da sorulacak en doğru soru, bu siktiğimin sistemini hangi iyilik timsali kurdu?
Bu kadar isyanın ardından, şikayet ettiğim bu sistemin içinde yaşamak zorunda oluşum, korkaklığımdan değildi.
Sürüden ayrılan kuzu, kurda yem olur.
Herhalde yüksek bir yere çıkıp "Şu siktiğimin sistemini sorgulamayan bir kişi bile yok mu?" diye bağırsam hepsi karganın bokuna baktığı gibi bana bakar, saniyeler sonra umursamadan yaptıkları işe devam ederlerdi.
Bunu yapmaktan utanmazdım çünkü öyle bir duyguyu taşımayacak kadar cadıydım. Evet, buna fazlasıyla güldüm.
Cadılar utanmaz, tiksinmez, korkmaz, kuralları umursamaz, ağlamaz, iyilik yapmaz, kibar olmaz... Çocukluğumdan beri bu doğru sanılanlarla iğnelenen beynim, yine de aykırı tavrından vazgeçmeyip bunların hiçbirini kabul etmemişti.
Tabii, sadece beynim kabul etmemişti. Bedenim ve yaptıklarım tamamen sürüye ayak uydurma ve ailesinin adına leke getirmeme eğilimindeydi. Gizli bir isyankar oluşumdan kimse haberdar değildi. Farkında olduğum bir diğer şeyse bunun acınası oluşuydu. Ailemin ve insanların benden olmamı istedikleri kişi gibi davranmak zorundaydım.
Bir cadı.
Cadı olmaktan memnundum. Sorun cadı olmam veya bir peri ya da prens olmamam değildi. Sorun, cadı kimliğimin altında bana dayatılanlardı. Sadece bu da değildi.
İnsanların aptalca algılarıydı. Sırf bir peri değilim diye kötü bir varlıktım. Kötü olmak zorundaydım. Zorunda bırakılıyordum. Kötü olmak için yaptığım ufacık bir şey bile yokken karıncayı dahi incitmemiş birine kötü demek ne kadar 'doğru' bir yaklaşımdı bilemiyordum.
Hangi prenses, masallardaki gibi aptal olmak veya incik boncuk takmak istiyordu ki? Veya boş boş sik kadar kalede oturup yakışıklı prensinin gelip onu kurtarmasını beklemek istiyordu? Benim yerimde olmak isteyen onlarca prenses tanıyordum.
Bir Prensessen küfür yok, eğlenmek yok, koşmak yok, gülmek yok, koyu renkler giymek yok, makyajsız dışarı çıkmak yok, yok da yok. Kim böyle bir hayat yaşamak isterdi?
Boktan kurallar ve boktan gelenekçiler sayesinde milyonlarca kişi olarak koyun gibi güdülüyorduk.
Hiçbirimiz halimizden tamamen memnun değildik. Olmak istediğimiz kişi olamıyorduk çünkü olmamızı istedikleri kişiler olmak zorundaydık.
Bir prens asla bir cadıya aşık olamaz. Bir prenses asla bir çulsuzu sevemez. Başta çulsuz olsa bile sonunda hep zengin çıkar veya güzel kız bir çirkine aşık olsa bile mutlu sonda mutlaka o çirkin, yakışıklı bir prense dönüşür.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gainst •taekook•
FantasyBir bütün olmak yerine işleyiş, sizi ikiye böler. İyi ve kötü, doğru ya da yanlış. Lakin neyin doğru olduğuna çoğunluğun karar verdiği bir evrende, savunulanın doğru olup olmadığını hangi cesur yürek söyleyecek? [Feminen Taehyung içermektedir]