"Hazır mısın?"
Şövalye gerginliğimi fark ettiğinden sormuştu bunu. Portal açmam gerekiyordu fakat olduğum yerde duruyor ve hızlı soluklar alıp veriyordum. Başımı yavaşça iki yana sallamıştım.
Hazır hissetmiyordum. Bir insanı veya kendi soyumdan olan bir cadıyı öldürmek zorunda kalabilirdim.
"Onları öldüreceğiz, değil mi?" soruma karşın ne diyeceğini bilememişti. Bakışlarını benden kaçırıp ne demeliyim der gibi düşünmüştü. Geri adım atmayayım diye doğru olan cevabı arıyordu ama bunun doğru bir cevabı olmadığını biliyordum.
"Muhtemelen" demişti. Uzunca nefes verip gözlerimi yummuştum. Uyuşan ellerimi yumruk yapıp sıktığımda neden bu kadar zorlandığımı düşünüyordum.
"Daha önce de yaptın. Yaratıkları öldürdün. Bunun onlardan bir farkı yok"
"Yaratıklar kötüydü. Birinin elinde ölmüş insanın bedeni varken ve çocuğa doğru giderlerken başka bir şey yapamazdım. O an verdiğim en iyi karardı yoksa çocuk da ölecekti. Bundan pişman değilim. Kim olursa olsun, masum bir ruhun yaşama hakkını elinden alanın yaşama hakkı olmamalı"
"Eğer senin yaşama hakkını elinden alacaklarsa öldür onları"
"Ya onlar iyi insanlarsa? Sadece Kral'ın emrine uymak zorunda oldukları için bunu yapıyorlarsa? Yine de yaşamaya hakları olmadığını söyleyebilir misin?"
"Eğer bir emir, masum bir canın ölümüne sebep olduysa evet, yaşamaya hakları yok. Kim bilir Kral'ın emri için hangi masum canları aldılar"
Nereden tutsam elimde kalıyordu. Haklıydı ama haksızdı da. Çünkü bunu bilemezdik. Sadece anlayabilirdim. Bunu da o Cadıyı görünce hissedeceğime emindim.
"Peki Krallar? Masum canların kanıyla kirlenmiş ellerine rağmen hayattalar ve siz de onların emri altındasınız. Kralı olan bir Şövalye için kelimelerin ne kadar güvenilir?"
Afallamıştı. Boşluğa düşmüştü bakışları. Sorguluyordu. Kendini ve hizmet ettiği Kralı sorguluyordu.
"Masum bir can almadım" Dedi kendinden emin bir şekilde. "Hizmet ettiğim Kral, diğer Krallar gibi değil" Ona inanabilirdim fakat masul bir can almadım derken ön yargıları yüzünden defalarca kez beni öldürmek istediğini söylemişti.
"Benim canımı alacaktın" dediğimde bir kez daha baktı boş gözlerle. "Sözlerin, eylemlerinle çelişiyor. Buna rağmen ne kadar güvenilirsin?"
"Değilim" demişti birden. Bu sefer afallayan ben olmuştum. "Bana güvenme. Düşmanız biz. Ne ben sana güvenebilirim ne de sen bana"
Ona bakmayı kestim. İfadesiz yüzü ve rahat halleri fazla sinirime dokunmuştu. Tabi, defalarca birini öldürmüş Şövalyenin de rahat olmamasını bekleyemezdim.
Son kez derince nefeslendim ve kendimi toparlamaya çalıştım. Ufak bir el hareketiyle büyük portalı oluşturmuştum. Şövalye beni beklemeden ormana açılan portaldan geçmişti. Ben de arkasından geçip daha fazla ses yapmamak için portalı kapatmıştım.
Cadılar birbirinin güç alanlarını hissederdi. Bu yüzden çoktan açığa çıkmıştık. Ormana bakan yüzümüzü arkamızda kalan kapıya dönmüştük.
Arkamızı döndüğümüz anda şokta olan iki Muhafız karşılamıştı bizi. Bizim bir anda belirmemizi beklemediklerinden şaşkınlardı. Kendilerine anında gelip saldırmak için hamle yapmışlardı.
Şövalye de onlara saldırmak için atağa geçtiğinde bir parmak şıklatmasıyla "Uyu" demiştim. İki muhafız da anında yere düşüp mışıl mışıl uyumaya başlamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gainst •taekook•
FantasyBir bütün olmak yerine işleyiş, sizi ikiye böler. İyi ve kötü, doğru ya da yanlış. Lakin neyin doğru olduğuna çoğunluğun karar verdiği bir evrende, savunulanın doğru olup olmadığını hangi cesur yürek söyleyecek? [Feminen Taehyung içermektedir]