Arkadaşlar bölüm bazen kısa, bazen de uzun olabiliyor. Anlıyorum kısa olduğu zaman damakta kalıyor, uzun olsa da sıkılıyorsunuz. Ama ben kafama göre yazıyorum elimde olan birşey değil. Aklımda güzel sahneler var o yüzden önce o sahneleri kafama göre yazıp sonra da final edecem. Merak etmeyin güzel bir kitap oldu tam istediğim gibi zaten. Sadece sabırlı olun o kadar. Bugünden sonra sık sık değil de daha az bir şekilde bölüm atacam. Stajım başladı ve kitabım hakkettiği okunmayı, yıldızlamayı almıyor. Bunu da göz önünde bulundursanız sevinirim.
Başlayalım...
_
2 yıl sonra;
Şuan oturduğum yerde karşımda ki komedi filmi hevesli bir şekilde izliyordum. İlk başta izlememek için elimden geleni yapacakken, sonra sudenin ısrarıyla izledik.
Geç saate Kadar eve gitmedi de zaten. Bu saate kadar kalmazdı ki sırf benim için kaldığı belliydi.
Televizyonu kahkaha eşliğiyle izliyordum ki reklam arası. En heyecanlı sahnelerde reklam olmazsa olmazdı zaten.
Dilim damağım kurumuştu. Su içsem iyi gelirdi. Ayağımı koltuktan sarkıtıp, terliğimi giydim. Ve mutfağa doğru ilerledim.
"Nereye?" Sudenin sesi geldiğinde umursamayıp mutfağa gittim. Hesap soracak değildim.
Mutfakta ki sürahiyi elime aldım ve raftan bir bardak alıp içine su doldurup ağzıma götürdüm. Kana kana su içtiğim de tezgaha bıraktım ve salona geçtim tekrar. Eski yerime geçip oturdum.
Her zaman ki gibi elime telefonu alıp galeriye girdim. Ve onun fotoğraflarını açıp sırtımı yasladım ve izlemeye başladım.
Sudeden zar zor olsa bile fotoğraflar almıştım ve onsuz iki yıldır sadece fotoğraflarına bakıyordum. Çok özledim ben onu... Kokusunu, sarılışını, gözlerini, dudaklarını... En çokta nefesini özledim. Keşke şimdi nefes alsaydı ve ben hissetseydim. Yine gözüm dolmaya başladı.
"Ağlama yeter he." Gıcık yine konuştu.
"Ne zaman gideceksin? Geç oldu. Bu saate kadar kalma bir daha ve adamlarını da artık al kapımın önünden, çocuk değilim." Onun fotoğrafına bakarken konuştum.
Nefes aldı ve verdi. "Çocuk ol veya olma o korumalar kapıdan asla çekilmeyecek." Sinirlenmeye başladım artık.
"İki yıldır bu dağda ki evde yaşıyorum ve sizin beni böyle tutmanız beni bunalttı. Anlıyor musunuz? Onun ölümünden sonra beni onun mezarına bile götürmediniz. Hep bahane kurdunuz. Sadece nefes almak için balkona çıkıyorum o kadar. Yeter benim yakamı bırakın." Gözümü onun yüzünde tutup konuşmuştum.
Birşey demedi her zaman ki gibi. Ayağa kalktı ve odaya geçti. Ne bok yerse yesin.
Gözümü telefona çevirdim ve tekrar cenanın fotoğrafına baktım. "Cenan çok özledim ben seni. Hani beni yalnız bırakmayacaktın?" Diye fısıldadım.
"İki yıldır bekliyorum seni. Gel artık çok yoruldum. Gözyaşlarım kurudu artık, ağlayamıyorum. Benim için sabah hazırladığın yemekleri özledim." Diye konuşurken birden ağzımda hıçkırık kaçtı.
Elimin tersiyle yanaklarımı sildim ve ayağa kalktım telefon ile. Salonun köşesinde ki dolabı açıp bir içki çıkardım.
Yerime geçmeden önce sudenin geçtiği odaya doğru adımladım. Fısır fısır bir şeyler konuşuyor hep.
Kapıda durdum ve konuşmasını dinledim.
"Yine aynı, ağlıyor." Benden bahsediyor yine birilerine.