Junkyu şok içinde kâğıda bakarken elleri titredi. Zavallı çocuk, ensesinde hissettiği bir nefesle korku içinde dönüp kaldı. Nefesini bile korkudan tutmaya başlamıştı. Boynuna tutulduğunu hissettikten sonra bir ses geldi.
"Sıradaki sensin şirin çocuk."
Bu sesten sonra bıçak küçük bir acı ve ıslaklık ile boynundan çekildi, ensesinde hissettiği nefes gitti.
Ve bir çığlık sesi.
"Ne oluyor?!" Diye bağırdı Jihoon telaşla, çığlığı duyunca. Koşarak yukarı, sesin geldiği yere doğru gitti.
Odaya geldiğinde, zavallı şirin arkadaşını yerde, baygın bir şekilde buldu.
"Junkyu! Allah kahretsin!" Diyerek yanına gitti. Boynundan ince bir şekilde kızıl kanı süzülüyordu çocuğun. Korkudan biraz olsun terlemiş olacak ki kahve kâhkülleri neredeyse alnına yapışmıştı. Çocuğun üstünde bir not buldu Jihoon.
"Biraz daha mal gibi beklerseniz ölecek."
İlk geldiğinde bu notun olmadığına yemin edebilirdi.
Sorun şu, ben de yemin edebilirdim.
~~~~~~~~~
Hastanede çaresizce bekleyen onlunun arasına, aç kalmasınlar diye bir şeyler yapıp getiren Hyunsuk da katılmıştı. Çocuk yorulmuşa benziyordu. Alnına dökülen koyu kahve saçları, alnındaki terden yapışıyor, çocuk da dakika başı alnındaki teri silmeye uğraşıyordu.
Gerçekten de gruba çok değere veren, birisiydi o. Bir aileden fazlası... Çünkü bu kasabada yaşayan kimsenin doğru düzgün bir ailesi yoktu. Herkesin annesi babası akrabaydı neredeyse, akraba evliliği de hiç güzel olmuyordu. Ayrıca görücü usulü ve akraba evliliği birleşince hiç de güzel olmuyordu.
Onlara anne gibi davranıyordu Hyunsuk. Cinsiyet önemli değildi burada. Jihoon ile o, yokluğunu çektikleri kişilerin işlerini yaparak ve özlem çekerek böyle rollere bürünmüşlerdi. Hyunsuk'un annesi kendisi çocukken başkasına kaçmış, ondan olan çocuğu ölesiye sevmiş ve korumuştu. Kasabada "en iyi anne" olarak örnek anne seçilmişti. Geri de bıraktığı tek şey ilk oğlunun psikolojisi ve çocukluğuydu. Üstüne bir de her gece sarhoş olan bir baba ile bu evde kimsesiz yaşamak zordu. Zaten on yedi yaşında gelince babası onları bulmasın diye Jihoon ile beraber kasabanın uç kısımlarından merkezine doğru kaçmışlardı. Annesine arada sırada görse de annesi onu tanımıyor, babasını ise hiç görmüyordu.
Jihoon aksine tam tersiydi, babasızlığı çekmişti. İkisi de şimdi, "Asla onun gibi olmam." dedikleri kişilerin görevini onlar yerine yapıyormuş gibi davranıyorlardı. Jihoon bir baba gibi, Hyunsuk bir anne gibi... Bunu da diğerlerine gösteriyorlardı.
"Kahrolasıca evden nefret ettim." Dedi Junghwan sulu gözleriyle. En küçük o olduğu için ağlayıp da Hyung'larını üzmek istemiyordu. Bu yüzden içinde tutuyordu.
Yoshi ona hafifçe sarıldı. Sarışın çocuğun kedi gibi küçüğüne sarılması sonucu Junghwan burukça gülerek Hyung'una sarıldı. İkisi beraber çok tatlı bir hava yaratıyorlardı.
"Eve çok rahat girip çıkıyor lanet olasıca." Dedi Yedam sinirle. Ardından Mashiho konuştu. "Onun, evde olan, bizim bilmediğimiz ama onun bildiği gizli kısımlar olmalı."
Bunun üzerine Jihoon kaşlarını çattı. "Evin gizli kısmı bir tek kütüphane, orası da camsız, eski ve küçük bir yer. Bu nasıl olabilir?" Dediğinde Asahi katıldı söze.
"Bodrum?" Diye sordu siyah saçlı, çekingen çocuk. Jaehyuk ona destek vermek amacıyla elini tuttu çocuğun.
"Bodrumun dışarıya açılan tüm kapılarını yıllar önce taşınınca korkup kilitlemiştik." Kısa süreli bir sessizlikten sonra bir ses geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ormanın Ardındaki Siyah Ev Serisi
Paranormal"O, yeni okulunun ilk gününde delirdi ve bir daha da evden çıkmadı. Bazıları onun hayalet, bazıları ise onun lanetli olduğunu söylüyor." Uyarı!!! Bu kitapta parçalama, büyü, lanet, paranormal olaylar, kan, ölüm, ceset vardır. Hassas olanların okuma...