Merhabalar
2. bölümle geldik. İyi okumalar. Ki ben ne kadar karakterleri paylaşmış olsam da. Asıl karakterler her zaman hayal gücünüze kalmıştır. Sağlıkla kalın.
..............
.......
Kollarda taşınana kadar.
Kollarda taşıyacağız rütbeyi...
"Yüzbaşımm..." Allah'ım yalvarıyorum... Şunların sesini bir hafta yok et. Lütfen Allah'ım. Sinirli biriyim diyorum inadına ibnelik yapıyorlar. Koca konağın ortasına oturtmuşlar beni. Tüm gözler de üstümüz de, zaten yorgunum. Birde bu paçalarına bok bulaşanlar beni delirtiyordu.
"Yüzbaşım..." Yalçına döndüm. Hepsi tek tek aynı şeyi deyip durdular. Zaten bakışlardan nefret ediyordum. Birde bunlar bana her seslendiğin de tüm bakışlar sadece beni buluyordu.
"Söyleyin Allah'ın belaları." İnce bir gülümsemeyle dişlerimin arasından söyledim. "Ağzınıza yüzbaşınız kadar sıçsınlar. Burada rahat durun bari. " çay bardağını dudaklarımı götürüp kelimeleri gizlemek istedim. Ama köşede oturan adının Levent olduğunu öğrendiğim ağa gülmeye başlamıştı.
Ona en çirkin ve sahte gülüşümü attım. Aynı şekilde karşılık verdi. Ulan yeminliyim bugün katil olmayacağım. Ulan sizin gibi ekibin... Neyse...
"Yüzbaşım, yorgunuz dinlenelim." İsmail'e döndüm. Ona ağaya attığım gülümsemeyle baktım. Ulan şerefsiz sence ben yorgun değil miyim?
"Hadi ya. Cidden mi İsmail?" sinirden dişlerim kırılacak. Ve kırılırsa her kuruşunu bunlar ödeyecek.
"Odaları hazırladılar. Size göstersinler." Ağa bozuntusuna döndüm. Utanmıyor. Utansa dinlemez. Utanmıyor işte...
"Evet madem hazır, siz geçin ilk nöbet bende." Sizde ki centilmenliğe sokayım. Hemen onaylayıp gidiyorlar. Hayır bu ağa denen adamda bize gülüp duruyor. Olay çıkarmayacağımı söylemiştim. Yoksa ben biliyorum o gülüşlerini ne yapacağımı.
Benim çocukların uyuduğu kata çıktım. Bir kadının getirdiği tabureye oturup. Hercules 666 canavarımı önüme koydum. Elim tetikte bekledim. Bizi en başın da köye almayan adamlara güvenecek değildim. Bu köyde ki herkes şu an kara listem de. En başta o ağa bozuntusu.
Bir saat sonra yanıma gelen adama diktim gözlerimi. Elinde ki tepsiyi yere bırakıp yanıma koyduğu tabureye oturdu.
"Kahve getirdim komutan. Yolunuz uzundu. " uzattığı kahveyi aldım. Tabi ki içmeyecektim. Yan tarafa bıraktım. Doğrulduğum da sırıtışını görmüştüm.
"Eee ağa bozunt- yani Levent ağa. Neden geldin?" gözlerimi tekrar ileriye diktim. Aldığı nefesi kaç saniyede alıp geri bıraktığını bile ezberlemiştim. Gözüm onda olmasa bile her şeyi görüyordum.
"Bugün olanlar sadece bir yanlış anlaşılmaydı." Kaşlarımı çatmıştım. Kısa, bir anlık refleksti.
"Öyle diyorsan. Öyle olsun ağam!" tamam artık git. Zaten sıkılıyorum. Üstelik sana ekstra gıcık oldum bugün. Yani bir defol git.
"Normalde geleceğinizin haberi verilir, ona göre hazırlık yapılırdı. Bu sürpriz alışıldık değil. Üstelik sürekli baskın yiyoruz. Bu yüzden dikkatli olmak zorundaydık. " Ah zeki adam. Saçma artistliğini kimse yokken açıklıyor birde. Egoist pislik. "Neden haber verilmedi?" çünkü sürüldüm. Bunu bilmeyeceksin ama. Çünkü sen kimsin ki? Birde cevap bekliyorsun.
"Kahve için sağ ol ağa. Nöbet değişimi olacak buradan gitsen iyi olur." Oturduğu yerden kalkıp, tepsiyi aldı.
"Bardağı ver komutan." Sabır... Eğilip bardağı alıp ona uzattım. Aldığı bardağı tepsiye koyup, cebinden çıkardığı anahtarı uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİLAL (Güçlü Kadınlar S. 2)
Teen FictionYüzbaşı Hilal Kara Ve Ağa Levent Şahinkoru Onlar nefretle başladı intikamla devam etti. İkisinin de arkasında ailem dediği yoldaşları vardı. Sevda onları esir ederken. Ses çıkarmadan teslim oldular. Yasak bölgeler. İntikamlar . Komedi ve dramın har...