Merhabalar yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Hepinize minnettarım.
............
......Vatan sana canım feda...
Ben her zaman büyük konuşurum. Ama hiçte şaşmaz hep de bokları bulurum. Boşuna demiyorlar büyük konuşmayın diye. Ama olur mu? Ben dinler miyim? Yok bulacağım illa belamı.
Bence beni çekemiyorlar. Allah kahretmesin ya, iki yüzlüler. Kim olacak? Göbek bağımız bir kesilmiş gibi, kuyruğum olan bu 6 tane baş belası. Bindik araca, ağa bozuntusunun yanına gidiyoruz. Akşam yemeğine çağırmış. Ulan karakolda yemek mi yoktu? Her çağıranın yanına gidiyor muyuz biz? Sözde sürüldük, sefa sürüyoruz. Yemin ederim ben bir bok anlamadım. Sabah burunlarından getirdim ya, karşı atak yapıyorlar. Demek savaş başladı. Siz istediniz oğlum. Karşınıza beni alacak kadar aptalsanız, sonuçlarından ağlamayın. Bu bir savaş ilanıdır. Ya hak.
"Allah sizin belanızı versin."
"Sizi verdi zaten komutanım." Senin gülüşüne soksunlar Yıldırım.
"Ulan kendi yaptığın şakaya mı bu kadar gülüyorsun davar?" Allah'ım sen sabır ver bana. Pardon Allah'ım biraz önce yine istemiştim.
"Komutanım çivi çiviyi söker dimi. Baktık arkadaşlarla siz ağayla baya iyi anlaşıyorsunuz. Bizde dedik ki neden kabul etmeyelim." Bak sen iyi anlaşıyoruz. Ben ve o ağa bozuntusu. Yemin ederim bunlar benimle kafa buluyorlardı.
"Yani şimdi siz uyuyordunuz. Yoksa size de sorardık." Arslan'ı bunlar bozuyordu. Bu adam asosyal biriydi lan. Bizimle bile normal konular konuşmayan adam. Artık espri yapmaya başlamıştı.
"Sağ olun ya zahmet olurdu." Allah'ım lütfen birazcık, bu gece son kez istiyorum. Telsizden gelen sesle anladım ki o son kez istediğim sabır da bir işe yaramayacaktı.
"Yıkılıyorsunuz komutanım..." ulan Nurullah adamsın ama neden yaptığını biliyorum. Hepiniz bir oldunuz benim inadıma yapıyorsunuz. Yapın oğlum yapın. Bunun intikamı fena olacak.
"Sizin burnunuzdan getireceğim bu akşam yediğiniz her şeyi. Ona göre aslanlarım. Hiç merak etmeyin." Hepsinin anırmaları arasında varmıştık pek sevgili ağa bozuntusunun evine. Evi öyle abartılacak kadar büyük değildi ama. Köyde ki en büyük evdi. Hepimiz bir araya gelince ilerledik. Kapıda karşıladılar. El sıkışıp içeri geçtik. Öne çıkan yaşlı adam göz yaşları içinde sarıldı hepimize.
"10 yıl oldu. Sizleri yine burada görmek ne büyük şereftir." Adamın elini sıkıca kavradım. İçimde kabaran gururla tekrar sarıldım adama.
"Hoş geldiniz komutan. Hepiniz hoş geldiniz. Geçin sofra hazır." İçeri geçtik. Ağa bozuntusu yaşlı adamın yanında bizimle ilerledi. Var ya çok mutluydum, seni neden gördüm ki? Ne güzeldi senin o suratını görmeden önce.
"Komutan yöresel yemeklerimizi yaptık, seveceksiniz umarız." Severiz suratsız sen yeter ki sus. İlla konuşacak ya ne olursa artık. Ses tonu bile sinirlendiriyor beni ya. Hayallerimin erkeğinden nefret ettiğim insana nasıl bu kadar çabuk düşebildin ya.
"Severiz... Severiz." Mikrop. Allah'ım lütfen şunu çarpar mısın?... Pardon.
"Nasılsınız? Bir şeye ihtiyacınız var mı?" bey amcam sen ne minnoşsun ya, sıkacağım şimdi o yanaklarını.
"Bir eksiğimiz yok sağ olun." Hazırlanan yer sofrasına oturduk. Sofra dolu doluydu ama hiçbiri hakkında bilgim yoktu. Sorsam ayıp olmaz ya.
"Ne güzel yemekler bunlar." Beyaza bulanmış tabağı işaret ettim. "Bu nedir?" ağa bozuntusu, minnoş bey amcayla oturmuş. Sorduğum o mükemmel soruya gülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİLAL (Güçlü Kadınlar S. 2)
Fiksi RemajaYüzbaşı Hilal Kara Ve Ağa Levent Şahinkoru Onlar nefretle başladı intikamla devam etti. İkisinin de arkasında ailem dediği yoldaşları vardı. Sevda onları esir ederken. Ses çıkarmadan teslim oldular. Yasak bölgeler. İntikamlar . Komedi ve dramın har...