1. Bölüm

700 20 1
                                    

Erkin Koray - Tek Başına

"Bilmezler nasıl aradık birbirimizi, Bilmezler nasıl sevdik,
İki yitik hasret,
İki parça can."

Ahmed Arif

Keyifli okumalar ✨

***

Elimdeki ütüyü masanın kenarına bırakırken açık kapıdan radyonun cızırtılı sesi kulaklarıma doluyordu. Babam haber dinlemek için düğmeyi çeviriyor, o çevirdikçe cızırtılı ses kâh artıyor, kâh eksiliyor, bir türlü sabit kalmıyordu. Beyaz gömleği yatağın üzerine bıraktığım sırada Serhat içeri girdi. "Benim gömleğim mi o?" diye sordu. Başımı onaylarca salladım. "Ablaların bir tanesi!" dedi, yanağıma hızlı bir öpücük kondurup gömleği alırken.

Elimi belime yerleştirerek ona döndüm. "Sen yine şu kızla mı buluşacaksın?" diye sordum. Sorumu duyar duymaz koşarak odanın kapısını kapattı. "Abla, sessiz olsana! Babam duyacak." Radyodaki spikerin sesi ta bulunduğumuz odaya kadar geliyordu. Babamın duyması imkansızdı. "Duymaz duymaz." dedim, elimi sallayarak.

"Muhallebiciye gideceğiz. Anlatacağım her şeyi. Ne olacaksa olsun artık. Abileri mi dövecek, babası mı asacak... Ne olacaksa olsun. Daha fazla sabredemem." dedi, elindeki beyaz gömleğe bakarak. Yüzüme samimi bir gülümseme yerleşti. Aşka her zaman saygı duyardım. Yalnızca talihli insanların başına gelen, ehlini bulduğunda ise mucizeye dönüşen bir şeydi bana göre aşk. Kardeşimin saf sevgisi de yüzünden okunuyor, aşkı için en başta kendi babasını, sonra kızın ailesini karşısına almayı göze alabiliyordu. Onun kadar cesur olmayı ben de isterdim. Fakat kaderin bize sunduğu şartlar çok farklıydı.

"Senin gibisini kabul etmeyecek de kimi kabul edecek?" dedim, göz kırparak. "Abileri de iyi niyetini, saf sevgini görünce sıkıntı çıkarmaz bence."

"Abilerinden ziyade babası sıkıntı çıkaracak sanırım. Sert adammış. Öyle diyor Selma. Ama korkmuyorum hiçbir şeyden. Evleneceğim Selma'yla. Okulum bitti sayılır. Askere de giderim yakında." Kararlılıkla çatılan kaşları gülümsememe neden oldu. Elimi omzuna koyarak destek verircesine sıktım. "Ben arkandayım." dedim. "Selma seviyor mu seni?" diye sordum. Başını onaylarca salladı.

"Seviyor ama işte... Evlilik meselesini hiç açmadım. Bugün bahsedeceğim biraz. Abla çok heyecanlıyım ya. Kötü bir laf edip her şeyi batırmaktan korkuyorum."

"Niçin batıracakmışsın canım? Hiç de bir şey olmaz. Süslü laflar edeceğim diye kendini yorma. Ne hissediyorsan lafı dolandırmadan, açıkça söyle. Kızlar dürüst erkeklerden hoşlanır."

"Selma da öyle diyor." dedi, sırıtarak. "Çok dürüst olduğumu ve bana güvendiğini söylemişti bir keresinde."

"Bizi ne zaman tanıştıracaksın bu kızla?" diye sordum. Duraksadı önce. Ardından ensesini kaşıdı. "Bilmiyorum ki. Kızı eve çağıramam. Daha babama anlatmadım. Ama seninle tanışmasını da çok istiyorum."

"Mezuniyetin haftaya mı demiştin?" diye sordum. Başını salladı. "Tamam o zaman. Mezuniyette tanışırız."

"Olur." dedi. Ardından konuştuklarımızın şimdilik aramızda kalması gerektiğini tembihleyerek koşar adım odadan çıktı. Serhat'ın çıkmasıyla ben de ütü yapmaya devam ettim. İşim bittikten sonra Emel'e gidecektim. Mahallenin kızları onun evinde toplanacaktı bugün. Emel beni de davet etmişti. Pek gidesim yoktu ama evde yapacak pek bir işim de kalmamıştı. Bu yüzden gidecektim.

***

Masadaki çeşit çeşit hamur işine bakarken, monoton hayatımın ne zamana kadar böyle sürüp gideceğini düşünüyordum. Kızlar okuldaki derslerinden, görüştükleri kişilerden, yaptıkları el işlerinden bahsederken onları dinliyor, soru sorulmadıkça pek konuşmuyordum. Hayatımdan memnundum. Bir şikayetim yoktu. Fakat üzerime yapışan bıkkınlık, farklı bir yaşam arzusu durup dururken moralimin bozulmasına, gözlerimin uzaklara dalmasına sebep oluyordu.

Hayat böyle geçip gitmemeliydi bana kalırsa. Beyhude zevkler, boş lakırdılarla zaman geçirmek için mi çekiyorduk bu hayat denen çileyi? Diğer kızlar da benim gibi düşünüyor muydu, merak etmiyor değildim. Hallerinden memnun olduklarını düşünmüyordum. Onlar da bir şeylerin farkına varıyor, yalnızca benim kadar üzerine düşmüyordu. Aysel mesela, son görüştüğü çocuğun kumar oynadığını öğrenmişti iki gün önce. Babasına ölümüne savunduğu adamın ondan gizlediği bu gerçek onu epey sarsmış olmalıydı ki, gözleri hâlâ kıpkırmızıydı. Berrin'in dersleri kötü gidiyordu. Bu gidişle babasının onu okuldan alacağını söylüyor, hüzünle yanaklarını şişiriyordu. Arzu kardeşlerinden şikayet ediyor, Hale bakkalın oğluna olan aşkını anlatıyor, Serap ise gelecek hafta yapılacak nişanından bahsediyordu.

Melda ise bütün konuşulanları dinliyor, zihnindeki girdaba çekildikçe daha da sessizleşiyordu.

"Esra da mezun oluyor haftaya." dedi Hale, elindeki çay bardağını masaya bırakırken. "Görseniz bir heyecanlı, bir heyecanlı. Mezuniyette giyeceği elbisesine bakıp duruyor haftalardır." Esra kardeşimle yaşıttı ve aynı üniversitede okuyorlardı. Çalışkan bir kızdı. Serhat'tan daha yüksek dereceyle okulu bitirdiğine emindim.

"Esra'nın üniversitesindeki hocalardan birini gördüm geçenlerde mahallede. Yani ben anlamadım tabii kim olduğunu, Esra gidip selam verince tanıştık. Bir aydır buralardaymış. Bayağı efendi, eli yüzü düzgün birisine benziyor." dedi Hale, konuyu bir anda bambaşka bir yere çekerek.

"Elinde siyah bir çanta var, değil mi? Uzun boylu, kumral, yakışıklı bir adam?" Arzu'nun sorusu üzerine Hale başını salladı. "Ben görüyorum onu hep gelip geçerken. Sabahın köründe çıkıyor evden. Ben başka bir işte çalışıyor diye düşünmüştüm. Öğretmen miymiş?"

"Öyleymiş." dedi Hale arkasına yaslanırken. "Hoş adam vallahi."

"Allah sahibine bağışlasın." dedi Serap, parmağındaki yüzüğü oynatarak. Bu hali bende gülme isteği uyandırmıştı. Aklı fikri haftaya yapılacak nişanındaydı. Leyla leyla sırıtmasından anlaşılıyordu her şey.

Bahsettikleri adamın kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Fakat ismini birkaç kez daha duymuştum. Annemin yaşıtı olan komşularımızın potansiyel damat adayı olarak bahsettiği bu meçhul adamın kim olduğunu merak etmiştim, yalan yok. Fakat çok da ilgilenmemiştim.

İçimdeki bıkkınlık yalnız hayata değil, insanlara da yönelikti. Gürültülerden, kalabalıklardan kaçıp gitmek istiyordu bir tarafım. Kimseyi merak etmiyor, sormak, duymak, dinlemek istemiyordu. Fakat bir tarafım da kalabalıklara karışıp yok olmak istiyordu. Üsküdar'da, Eminönü'nde dolaşmak, ışıltılı dükkanlara karışmak, yeni insanlar, yeni hayatlar tanımak, öğrenmek istiyordu.

Zamanın önüme neler çıkaracağından habersiz, düşünce dehlizlerinde kayboluyordum.

İçine düştüğüm karanlığın bir nebze olsun renkleneceği, Eylül yağmurlarına müptela olan ruhumun, Nisan güneşlerine kucak açacağı günlerin bu kadar yakınımda olduğunu bilseydim; içine deryaları sığdıran gözlerimi kara topraklara dikmek yerine, mavi semalara kaldırırdım hiç kuşkusuz.

MünfailHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin