3. Bölüm

384 15 1
                                    

Erkin Koray - Şaşkın

"Tanımamak tanımaktan iyidir.
Seni bir kere tanıdıktan sonra,
yaşamak acısını da tanıdım.
Bu acıyı beraber tadalım.
Mâra."

Asaf Hâlet Çelebi

***

Bugün kardeşime söz kesecektik. Akşam için hazırlanma bahanesiyle evden çıkmış, koşa koşa amcamlara gitmiştim. Zeliha beni makyaj masasının hemen önündeki sandalyeye oturtmuş, önüme de bir sürü makyaj malzemesi sunmuştu. Ona nasıl bir makyaj istediğimi tarif edene kadar göbeğim çatlamıştı resmen. Abartılı bir şey istemediğimi belirttiğim halde önüme simli rujlar, renkli farlar getirip duruyordu.

"Kızım, görümce olduğun belli olsun. Yataktan kalktığın gibi mi gideceksin?"

"Ya ne alakası var?" dedim, öfkeyle. "Makyaj yapmayınca bakımsız mı oluyoruz? Rahat edemiyorum diyorum sana. Yüzümü ıslak mendille durulayasım geliyor."

"İyi, peki." dedi, gözlerini devirerek. Ardından tam istediğim gibi hafif bir makyaj yaptı. Elindeki makyaj fırçasını masanın üzerine bıraktıktan sonra çenemin altından tutarak başımı hafifçe yukarı kaldırdı. "Öyle duru bir güzelliğin var ki Melda.. Vallahi ben senin kadar güzel olsam asla ziyan etmezdim bu güzelliği."

"Hadi oradan." dedim, elimi sallayarak. "Sen benden daha güzelsin. Hülya Koçyiğit gibi kızsın, ettiğin laflara bak."

Zeliha güzelliğinin farkında olan bir kızdı. Sarı saçları, mavi gözleri ve bembeyaz teniyle ona dönüp ikinci kez bakmayacak bir erkek tanımıyordum şu koskoca mahallede. Yalnızca bazen beni övmeye çalışırken kendisini böyle yerdiği olurdu.

Ben elbisemi giyinmek için masadan kalktığımda Zeliha oturdu ve bu sefer kendi makyajını yapmaya başladı. Elbisemi özenle giydikten sonra aynalı gardırobun karşısına geçerek kendime kısa bir bakış attım. Zümrüt yeşili elbisem gözlerimle aynı renkteydi. Dizlerimin biraz aşağısında biten elbisemin kollarında sekiz, belimden boynuma kadar olan kısmında ise on dört tane brit düğme vardı. Kol manşetleri dar, beli ise bedenime tam oturuyordu. Elbise bakmaya gittiğimizde vitrinde gördüğüm an bayılmıştım bu elbiseye.

Zeliha elbisesini giyinmek için ayağa kalktığında ikimiz de kısa bir an birbirimizi süzdük. Ardından aynı anda kahkaha attık. "Çok güzeliz be!" dedi Zeliha, yanağıma sıkı bir öpücük kondurmadan hemen önce. Ben de onu öpmek istedim fakat şahane (!) makyajının bozulacağını iddia ederek bana engel oldu.

***

Serhat elindeki kocaman çiçek buketinin arkasından heyecanlı heyecanlı gülüyor, babam ise ona ters bakışlar atıyordu. "Oğlum ciddi ol biraz. Adam vermeyecek kızı bak."

"Ya niye vermesin amca? Ne güzel işte, çocuk neşe dağıtıyor." diye atıldı Zeliha, Serhat'ın omzuna destek verircesine hafifçe vurarak. Annem elindeki mendille Serhat'ın alnındaki terleri silerken babam içinden sabır çekiyor olmalıydı. Gülümseyerek kardeşime göz kırptım. Çocuk gibi yerinde duramıyor, yirmi iki yaşında kocaman delikanlı gibi değil de, on yaşında bir çocuk gibi davranıyordu.

"E hadi, çalalım artık zili. Neyi bekliyoruz?" Amcamın serzenişi üzerine babam zile bastı. Ardından hepimiz tek tek içeri girdik. Koridora geçerken karşıma çıkan Selma'ya elimdeki çikolata kutusunu uzattım. Çikolata kutusunu neden benim tuttuğumu ise asla bilmiyordum. Hepimiz içeri girdikten sonra ise en son Serhat girmiş, elindeki çiçekleri Selma'ya uzatmıştı. Kız buketin büyüklüğü karşısında ufak bir şaşkınlık geçirse de hemen kendisini toparladı ve gülümseyerek başıyla ufak bir selam verdi. Ardından hepimiz salona geçtik.

MünfailHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin