Işıl Yücesoy - Ya Seninle Ya Sensiz
"Evet, sana ihtiyacım var peri masalım. Çünkü bir bulutun gölgesi ve bir düşüncenin şarkısı hakkında sohbet edebileceğim tek insan sensin."
Nabokov
Havaların yavaş yavaş soğumasıyla adeta eve kapanmış, mecbur kalmadıkça dışarı bile çıkmaz olmuştum. Soğuktan kendimi bildim bileli nefret ederdim. Yalnız dışarı çıkarken değil, evdeyken de kat kat giyinir, hasta olmaya elverişli vücudumu soğuktan korumaya çalışırdım. Serhat'ın nişan alışverişi olmasa, uzun bir süre daha evden çıkmazdım da muhtemelen. Fakat annem ve Zeliha'nın adeta kolumdan sürüklemesiyle dışarı çıkarılmış, zorla peşlerine takılmıştım.
Söz ve nişanın arasının bu kadar yakın olması iki tarafın da ortak kararıydı. Hayırlı işleri uzatmamak gerekir diye düşünmüş olmalıydılar.
Dükkanlara girip çıkarken ilgisiz gözlerle etrafı seyrediyor, annemlerin bu enerjiyi nereden bulduklarını sorguluyordum. Ben her girdiğimiz dükkanda oturacak sandalye bakarken annem bir oraya gidiyor, bir buraya gidiyor, sürekli hareket ediyordu. Hangimiz gençtik, sorgulama ihtiyacı hissediyordum doğrusu.
Annem ve Selma'nın annesi Emine teyze çok iyi anlaşmışlardı. Annemin dünürüyle arasının iyi olması Serhat'ı ettiği kadar beni de çok mutlu etmişti. Şimdilerde kızların ne koparsam kârdır mantığıyla düğünden önce erkek tarafına karşı vicdansız davranmasına karşılık, Selma hiç öyle davranmamıştı. Gerçekten ihtiyacı ne ise onu istemiş, aşırıya kaçmamıştı. Henüz mobilya alışverişi yapılmamıştı fakat orada da durumun çok değişeceğini zannetmiyordum.
"Kız, şunlara bak!" dedi Zeliha, kolumu dürterek. Gösterdiği tarafa baktığımda dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Ateda tülden ibaret, iç çamaşırı demeye bin şahit isteyen bir şeydi gösterdiği. "Bu ne be?" dedim, gülerek. Zeliha da gülmeye başladı. "Şunları giyen var mı gerçekten ya?"
"Vardır." dedi Zeliha, ardından beni dışarı çekiştirmeye başladı. "Nereye kız?" diye sordu annem. "Buralardayız biz yenge. Az hava alacağız." dedi Zeliha, dükkandan çıkmadan hemen önce. Dışarı çıkar çıkmaz koluma girdi ve kulağıma eğildi. "Kız, o gün fırsat olmadı, soramadım." dedi, bir yandan yürümeye devam ederken. "Siz ne işler karıştırıyorsunuz bu öğretmen beyle?"
Zeliha'nın sorusu üzerine olduğum yerde durdum. "N-ne?" Kekelediğim için kendime kızarak boğazımı temizledim. "Ne iş karıştırması be? Nereden uyduruyorsun?"
Zeliha masmavi gözlerini sinsice kısarak birkaç saniye yüzüme baktı. "Sen beni kandırabileceğini mi sanıyorsun? Gördüm sizi o gün mutfakta. Gülüyordunuz bir şeylere. Anlat kız, anlat. Çatlayacağım meraktan."
"Ben gülmüyordum." dedim, ellerimi kabanımın cebine sokarak yürümeye devam ederken. "Hem sen de yani! İlla aramızda bir şey mi olacak? İnsanca iki kelam edemez miyiz?"
"Ben senin tavrından anlıyorum canım o iki kelamı. Ayrıca ben Selma'dan öğrendim, şu meşhur derginin sahibi o adammış."
Olduğum yerde durarak hışımla ona döndüm. "Ne!? Kıza bunu mu sordun? Ne ara sordun?" Sesimin yükselmesi üzerine Zeliha elini ağzıma kapatarak etrafa bakındı. Birkaç meraklı yüz bize doğru dönmüştü.
"Laf arasında sordum işte. Kuzeniymiş Selma'nın. Ayrıca üniversiteden hocasıymış. Serhat'ın da tabii. Serhat'ın çok dersine girmiyormuş ama haftada bir gün mü ne dersleri varmış. Yanlış hatırlamıyorsam tabii. Gerçi bilirsin, ben kolay kolay unutmam da. Bekarmış bu arada. Birkaç ay öncesine kadar karşıda oturuyorlarmış. Sonra buraya taşınmışlar, okula gidip gelmek zor oluyor diye. Ailesiyle yaşıyormuş." Zeliha düşünür gibi bir kaç saniye sustuğunda dişlerimi sıkarak onu izlediğimi fark etti. "Allah seni bildiği gibi yapsın! Çenen kopsun Zeliha!" dedim, öfkeyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Münfail
General FictionYılların eskitmekten imtina edeceği bir sevda hikayesi... *** Yayınlama tarihi | 26 Kasım 2023