Neşe Karaböcek - Damarımda Kanımsın
"Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgarlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber."Cahit Sıtkı Tarancı
Sofranın ihtişamına bakarken sevgili anneciğime bir kez daha hayret ettim. Biricik oğlu için hazırladığı masa, birkaç altın gününü toplamak suretiyle bile elde edemeyeceğimiz şekilde döşenmişti.
"Nerede kaldılar yahu? Dayanamayacağım, başlayacağım yemeye." diyen Zeliha'ya baktım. Onun da gözleri masanın üzerindeydi. Bugün taze damat kardeşim ve biricik eşi el öpmeye geleceklerdi. Ondandı annemin bütün telaşı.
"Çocuk musunuz kızım siz?" dedi babam, yanımızdan geçip salondaki koltuğa yerleşirken. Zeliha omuz silkti. O sırada içeri amcam girdi. "Şu sarma tabaklarından birini alsam ne olur? İki tane daha var masada. Anlaşılmaz sanki ha?" diyip Zeliha'ya göz kırptığında üçümüz de güldük. Babam da bıyık altından gülmüştü. "Babandaki çocukluğun yaşla alakası yok," dedi babam, Zeliha'ya. "O hep böyleydi."
"Aman be abi." dedi amcam, koltuğa yerleşirken. "Sen büyüdün de başın göğe mi erdi?"
"Haklısın." dedi babam, başını sallayarak.
"Yarın pikniğe gidelim mi?" diye sordu amcam. Ailece gittiğimiz pikniklere çocukluğumda olduğu gibi şimdi de bayılıyordum. Bu fikri ortaya hep amcam attığı için onu da ayrı seviyordum. Fakat babam başını iki yana salladı. "Biz ertesi gün yola çıkıyoruz." dedi amcama. Amcam kaşlarını kaldırdı. "Memlekete gideceğiz. Yengenin kuzeni rahatsızmış. Düğüne de gelemedi." Amcam başını onaylarca sallarken ben bu planı çoktan unuttuğumu fark etmiştim.
"Ne kadar kalacaksınız baba?" diye sordum. Ben elbette gitmeyecektim. "İki hafta." dedi babam. Başımı salladım. Ardından aklıma Serhat'ın olmadığı geldi. Kardeşim artık evli bir beyefendiydi. Bu demek oluyordu ki iki haftayı yalnız geçirecektim.
Zil sesinin duyulmasıyla herkes bir anda ayaklandı. Ben koşup kapıyı açtım. Serhat ve Selma'yı ellerinde poşetler, yüzlerinde gülücüklerle kapıda görünce benim de yüzüme istemsiz bir tebessüm yayıldı. Uzanıp ellerindeki poşetleri aldım ve içeri geçtiler. Sırayla herkesle görüşürken kardeşimin yüzüne dikkatle baktım. Farklı bir güzellik gelmişti çocuğa. Sonra Selma'ya kaydı gözlerim. Serhat'ın rahatlığının aksine Selma'nın üzerindeki çekingenlik dikkatimi çekmişti. Fakat benim dingil kardeşim elbette bunun farkında değildi.
Hep birlikte salona geçtiğimizde Selma'nın kolunu dürttüm hafifçe. "Nasılsın?" dedim, göz kırparak. "Ev hanımlığı nasıl gidiyor?"
"Henüz bir şey anlamadım." dedi, gülümseyerek. "Haftaya okula devam ettiğim zaman anlayacağım muhtemelen zorluğunu."
"Zorlandığın zaman beni çağır." dedim, gülerek. "Ben yemek yaparım size."
"Ben de gelirim." dedi Zeliha, yan koltuktan başını uzatarak. "Pek yemek yapmayı beceremem ama olsun. Temizliğe yardım ederim." Selma ikimize de teşekkür ederken gülüyordu.
"Neler hazırlamışsın anne?" dedi Serhat, sofraya otururken. "Biz de yardım ettik canım." dedi Zeliha, Serhat'ın çaprazına, benim yanıma yerleşerek. "Elinize sağlık." dedi Selma.
Daha fazla dayanamayarak dün sararken boynumun tutulduğu sarmalardan bir tane aldım. Çok lezzetli olmuştu. Serçe parmağı kalınlığında olmasına özen göstermediğim için beni azarlayan annem umarım tadını görünce utanırdı. Çünkü gerçekten tadı efsaneydi. Ya da ben fazla açtım. Bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Münfail
General FictionYılların eskitmekten imtina edeceği bir sevda hikayesi... *** Yayınlama tarihi | 26 Kasım 2023