6. Bölüm

338 12 2
                                    

Cumhur - Sen Aslı'dan Da Güzelsin

"Ben senin için okunacak kitaplar, anlatılacak hikayeler, altı çizili satırlar, güzel şarkılar ve rüyalar biriktiriyorum."

Cemal Süreya

Kendini tanımak bilgeliğin başlangıcır diyordu Jiddu Krishnamurti. Bu yaşıma kadar kendimi tanımaya ne kadar yaklaştığımı bilmemekle birlikte, son birkaç aydır yaşadıklarımdan sonra kendimden iyice uzaklaşmaya başladığımı hissediyordum. Yalnızlığa hasret duyan, kendini kuytu bir hücreye kapatıp dört duvar içerisinde yaşamayı dileyen ruhum yavaş yavaş kapının aralanmasını, içeri güneşin sızmasını arzuluyordu. Bünyemin alışkın olmadığı bu tarz duygu ve arzular, beni derin düşüncülere, hatta hataya sebebiyet verecek karmaşık hayallere sürüklüyordu.

Hayal kurmaktan oldum olası çekinirdim. Çünkü benim nezdimde insanı bir şeyin hiç olmaması değil, bulunduktan sonra kaybedilmesi yıkardı. Hayal kurmak da öyleydi. Bu sebeple hayalini kurduğum şeyler gerçekleşmeyince üzülürüm korkusuyla hayal bile kurmamayı tercih ederdim. Yaptığımın ne denli doğru olduğu tartışmaya açık bir konuydu. Bunu Zeliha'yla defalarca konuşmuştuk ve bana korkularım yüzünden hayattan zevk almadığımı söylemişti. Belki de haklıydı. Cesur ve özgüvenli bir insan değildim. Etrafımdaki insanların hakkımda söylediklerini de kafama fazlasıyla takardım. Üniversite sınavına girdiğim dönemi hatırladıkça hâlâ gözlerim doluyordu. İstediğim puanı alamadığımda akrabalarımın gereksiz kıyaslamalarına ve tavsiyelerine (!) maruz kaldığım için tekrar sınava girmeye cesaret edememiş, üniversiteye gitmekten vazgeçmiştim. Bana, herkesin okuması şart mı sanki, kapasiten yoksa oturur evde çocuklarını bakarsın demişlerdi.

Liseden mezun olalı altı yıl oluyordu ve ben kendimi altı yıldır bomboş görüyordum. Öyleydim de. Özgüvensizliğim yüzünden ne bir kursa gitmiş, ne de özel bir eğitim almıştım. Etrafımda üniversiteye gitmeyen tek genç ben değildim elbette. Fakat etrafımdaki hiç kimsenin benim kadar korkak olduğunu düşünmüyordum.

Zeliha'yla aynı liseden mezun olmuştuk. Ben sınavdan düşük aldığım için ağlarken o sınava bile girmemiş, kendisinin benden daha beter bir durumda olduğunu bana anlatarak moralimi yükseltmeye çalışmıştı. Fakat ben yine de onun benden daya iyi bir durumda olduğunu biliyordum. En azından bir hedefi vardı. Tutkunu olduğu bir meslek vardı. Mesleği için elinden geleni yapıyordu. O zamandan bu zamana kadar diktiği elbiseleri satsa, şimdiye kazandığı parayla terzi dükkanı bile açardı. Ki yakın zamanda açacaktı da. Amcam onun için küçük bir dükkan bakmaya başlamıştı. Canım kardeşim hayallerine koşar adımlarla ilerlerken, ben arkasından öylece bakıyor, kendi halime üzülüyordum.

Serhat'ın bana seslenmesi üzerine düşüncelerimden sıyrılıp kardeşime döndüm. "Efendim?" dedim, dalgın bir şekilde.

"Düğünde beyaz damatlık giymek istiyorum. Sen ne diyorsun?"

Benim cevap vermeme gerek kalmadan babam araya girdi. "Mantıksız bir fikir olduğunu düşünüyor tabii ki. Oğlum az mantıklı düşün. Bir daha nerede giyeceksin o takımı. Siyah alsan, başka zamanlarda da giyersin. Düğün olur, toplantı olur, bir şey olur. Beyaz takımı nerede giyeceksin? Müslüm Gürses misin sen?" Babamın son söylediği üzerine hepimiz güldük. Fakat Serhat pek ikna olmuşa benzemiyordu.

"Baba ne olacak ya, olmadı satarım damatlığı." dedi Serhat.

"Baban haklı oğlum." dedi, annem. Ardından elindeki elmayı bıçağın ucuna takarak Serhat'a uzattı. Serhat elmayı ısırırken bana baktı. Sen ne diyorsun dercesine göz kırptı. "Bilmiyorum." dedim, omuz silkerek. "Nasıl mutlu olacaksan öyle yap. Bir kere evleniyorsun sonuçta." Annem bana da bir elma uzatırken başını onaylarca salladı. "Çok içinde kalacaksa beyaz al oğlum. Yapacak bir şey yok. Bizim damat Müslüm Gürses seviyor deriz düğüne gelenlere." Annemin sözü üzerine babam gözlerini devirse de bıyık altından güldüğünü fark etmiştim.

MünfailHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin