8

428 54 13
                                    

elimdeki kalemi sıkmaktan ağrıyan eklemlerimi hareket ettirerek acının geçmesini bekledim.

başım o kadar çok zonkluyordu ki gözlerimi saatlerce kapatıp ölmeyi beklemek istiyordum. üstelik dönem bitmişti. herkes tatilini yeni yeni yaparken, evine dönerken benim aklım başıma yeni gelmiş ve sınavlar bittikten sonra ders çalışmayı akıl edebilmiştim.

ders çalışmak ya da kötü not almak o kadar umurumda değildi, genel olarak geleceği pek düşünmez hatta oralarda bir hayatım olduğunu sanmazdım ama notlar açıklandığında arkadaş grubumdaki düşük alan kişi olmak istemiyordum. kendimi kötü hissettiren tek şey bu oluyordu genelde, ister istemez kafaya takıyordum. e gidecek bir evim olmadığı içinde sıkıntıdan kendimi derse vermiştim.

sessizliğe kapı zili eklediğinde sandalyede dikleştim ve kaşlarımı çattım. dönem arası olduğu için sadece bang chan ve ben evdeydik. o da işte olduğu için bu saatte geleceğini hiç sanmıyordum. derin bir nefes alarak odadan çıktığımda kafamdan chan'ın kovulduğuna dair büyük senaryolar kuruyordum.

aceleci olmayan adımlarla kapıya giderken saatlerce tek pozisyonda olan bedenimi esnetmeye çalışıyordum. saat gece on ikiydi, uyumadığıma şükretmeliydi.

kapının açılmasıyla soğuk havanın anında yüzüme hücum etmesi bir oldu. ister istemez irkildiğimde kendimi daha iyi hissetmeden edememiştim. gözlerimi karşımdaki kişiye çevirdiğimde kaşlarım havalandı. gece on ikide herhangi bir kargo gelme ihtimali sıfırdı, üstelik bu adam hiç de kargo verecek biri gibi değildi. bu eve ise kargocu harici kimse gelmezdi. elimde olmadan kalakaldım.

"merhaba?" dedim sorgulayarak. hiç konuşmak istiyor gibi durmuyordu. üzerindeki lacivert takım ve boğazına kadar dayalı olan kravatı beni pek iyi hissettirmemişti. benden yaşça büyük olduğu belli olan bu adam, oldukça dinç duruyordu. uzun boyuyla bana üstten üstten bakması hiç hoş değildi üstelik.

bir bana bir de kolundaki saate bakıp durdu. saçlarını joleyle şekillendirmişti. oldukça zengin duruyordu. "hwang hyunjin burada mı?" dudaklarım ince bir nefesle birbirinden ayrıldığında sertçe yutkundum. bu adamın çat kapı gelmesine bakarsak davetli olarak gelmemişti. kapıyı biraz kapatarak içeriye baktım. hwang hyunjin memleketine döneceğini söylemiş ama gitmemişti, yine de onu iki gündür görmemiştim. bu adama da doğruyu söylemek pek işime gelmedi. "hayır," dedim emin bir şekilde. "sabah çıktı."

bu sefer adam şaşırmış görünüyordu ama dudaklarında eğlendiğini belli eden bir sırıtış vardı, sanki benim bilmediğim bir şey biliyormuş gibiydi. stres içimde büyüdü. "kim geldi diyeyim?" dedim gerginlikle.

"isime gerek duymuyorum," ciddi ses tonu doğru davrandığımı düşündürttürdü. "seni biri sordu dersen tanır." birkaç saniye daha gözlerini kısarak bana baktı. "sizin isminiz nedir?"

"neden soruyorsunuz?"

"hyunjin ile konuştuğumda benimle ilgilenen kişiden bahsetmek isterim."

"çilli ve sarışın kelimelerinden bahsederseniz anlaşabilirsiniz."

dudaklarını yaladığında kafasını hızlı hızlı salladı. hâlâ o sırıtma dudaklarındaydı ve feci bir şekilde alt edilmiş gibi hissediyordum. yavaş adımlarla gitmeye başladığında dış kapıdan çıkmasını izledim. geniş omuzları gözden kaybolana kadar izleyip gittiğinden emin olmak istedim.

kalbim gerginlikle hızla atarken derin bir nefes bıraktım ve arkamı döndüm. kapı arkamdan sertçe kapandığında yüreğim ağzımda atıyordu. ilk önce koku etrafı sardı. parfümü o kadar güçlü bir etkiye sahipti ki, ister istemez baş döndürüyordu. "sikeyim hyunjin, neden gizli gizli çıkıyorsun?" dedim sırtımı kapıya yaslarken. bir eli tam yüzümün yanında dayalıydı.

gözlerini dikkatle bana dikmişti. üzerime doğru eğildiğinde kaşlarımı çattım. "ne zamandır evdesin?" dedim onu yumşatmak amacıyla. gözlerinin altı kıpkırmızıydı, suratı oldukça solgun duruyordu. üzerinde gri bir sweat vardı. "hatta arkamdasın?" aşırı yakın durduğunu fark edince dudaklarımı ısırdım.

kısık bakışları dudaklarımda hüküm sürerken, "gördün mü onu?" dedim. "seni sordu. neden çıkmadın?"

"neden evde olmadığımı söylediysen ondan." pürüzlü sesi beni dehşete düşürdü. içmiş miydi? aklı hiç yerindeymiş gibi gelmiyordu.

daraldığımı hissettiğimde iki elimle de onu ittirdim ve kolunun altından kaçtım. o kadar sıcaklamıştım ki kendimi buzun altına sokmak istiyordum. "kimdi o?" dedim ciddi bir şekilde. eğer tehlikeli biriyse bu bizim için de sorun teşkil ederdi ama sikeyim, umurumda olan bu değildi. karşımdaki kişi ruh gibi dururken onu düşünmeden edemiyordum. başı belada mıydı? "hem hasta mısın sen?" parmaklarımın ucunda yükselerek alnına elimi uzattığımda ateşi olmadığını fark ettim.

elimi çekmeme izin vermeden bileğimi tuttuğunda nefesim kesildi. "felix," dedi bir adım atarak. aramızda bir adım dahi bırakmamıştı. "seni gördü, seni tanıyor. bunun ne demek olduğunu biliyor musun?"

"o ne demek?" kaşlarımı çattım. "kimdi o hyunjin?"

"seni asla görmesini istemezdim," gözlerini yere diktiğinde düşünceli bir hâldeydi. "bu istediğim son şeydi. sikeyim, gözlerini yerinden çıkartmak istiyorum, bunu çok önceden yapmalıydım hatta."

"artık sorularıma cevap vermeyi düşünüyor musun?" dedim bıkkınlıkla.

"amcam," yüzünü buruşturdu. sanki neler olduğunu yeni yeni fark etmişti. "benim acilen gitmem gerekiyor." bileğimi bıraktı ve adımları odasına yöneldiğinde aceleyle konuştum.

"o kadar şey söyledikten sonra beni kapı dışarı mı edeceksin?"

adımları durduğunda göz göze geldik. bu hâliyle bile çok yakışıklı gözüküyordu. "sorun olmayacak ki, burayı öğrenmesi ve seni görmesi bir hataydı ama halledebilirim."

bu kadarını beklemediğim için şaşırmadan edemedim, fazla zorlamamak adına kendimi geri çektim ve gitmesine izin verdim. başkası olsaydı peşine takılır, sülük gibi davranırdım ama hwang hyunjin bana kendi çapında açıklama yapmıştı ve bunun geri tepmesini hiç istemezdim.

odama giderken paytak adımlarım aslında onu merak ediyordu.

ve tüm gece onu düşünmekten uyuyamayacağımı bilseydim asla peşini bırakmazdım.

1 aralık 2023

sigaralar yandığında, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin