17

242 32 9
                                    

"telefonun çalıyor."

bilinçsizce kafa salladım. "biliyorum," dedim gözlerimi telefondan ayırmadan.

"açsana?" sorar gibi konuştuğunda sırtımı koltuğa yasladım ve gözlerimi tavana diktim. hep böyle olurdu, en mutlu olduğum an beni hatırlardı.

açmak zorunda olduğumu biliyordum, açmazsam kapıma dayanacaklarını ve olayın uzayacağından farkındaydım ama o kadar istemiyordum ki şu an biri bana seçenek sunsaydı kesinlikle bu telefonu açmayı seçmezdim. ellerimi saçlarımdan geçirdim ve karnıma giren ağrıyı göz ardı etmeye çalışarak telefonu elime aldım. burada açacaktım, konuşmaya gerek yoktu. sadece dinleyecek ve kapatacaktım.

changbin bir daha bir şey demedi, yan koltukta telefonuyla ilgileniyordu zaten. telefonu açar açmaz, "felix," dedi. "neden telefonumu bu kadar geç açıyorsun?"

bir şey dememe izin vermeden konuştu. "baban üniversitede bir konferansa çağrıldı. önemli bir konuşma, çoğu üniversite ve rektörleri orada olacakmış. seni de ön koltukta görmek istiyoruz."

"hmm," diye mırıldandım.

"ne zaman olacaktı hayatım?" diye seslendi babama. derin bir nefes aldım. başım şimdiden ağrımıştı. "iki gün sonra orada olacağız. bize bir otel ayarla, kendine de bir oda ayarla. yanımızda ol istiyoruz."

dış kapı açıldığında gözlerim anında oraya döndü. karnımdaki ağrının geçmesine neden olan adama baktım. beni görür görmez somurtkân suratı, ufak bir gülümsemeyle taçlandı. bulaşıcı gülümsemesi ister istemez dudaklarıma tırmandı. o bana doğru gelecekken ayağa kalktım, ona gideceğimi sandı ama yavaşça adımlarımı odaya çevirdim. arkasından bang chan'ın girdiğini ve ikisinin de kalakaldığını gördüm.

"kaç gecelik?" odamın kapasını kapattım. iki hayatım vardı ve telefondaki hayatımdan kimseye bahsetmek istemiyordum. bu hayatımda ben bile yoktum.

"üç," dedi annem. "kilo verdin mi biraz?" diye devam etti. "sana gönderdiğim tarifleri takip ediyorsun değil mi? yaklaşık iki haftadır onları yiyorum ve inanılmaz fayda etti."

"iki gündür tartılmıyorum," bu doğruydu, asıl şaşırtıcı olan her gece tartılıp anneme kilomu güncellerdim ama iki gündür atmıyordum ve gram ses çıkartmamıştı. "bu gece sana bildiririm."

"biliyorsun bu aralar çok yoğunuz," haberlerden yeterince görüyordum. annem ve onun oyunculuk hayatı... babam ve onun bitmek bilmeyen akademik kariyeri... "yeni dizimi izliyor musun? bir hayli tuttu."

"hı hı," dedim kendi kendime. "baya iyi. arkadaşlarım sürekli bahsediyor."

arkadaşlarım bahsediyordu evet ama ben izlemiyordum. hatta her konuşulduğunda ya da izlendiğinde kriz geçiriyordum. "söylemedin değil mi?"

oflamamak için zor durdum. "benim kapatmam lazım," içeri gitmek ve hyunjin'i görmek istiyordum. "seni sonra arayayım. ders çalışacağım."

"aramana gerek yok. iki güne yanındayız canım. kolay gelsin."

geri cevap vermemi beklemeden kapattı. sanki ben onu aramıştım da saatlerdir konuşuyorduk. anlamıyordum cidden. işi düşmeseydi bu yoğunlukla beni bir hafta unuturdu, keşke öyle olsaydı...

elimi yüzümü yıkayıp odadan çıktığımda ilk önce kafamı çıkartıp hyunjin'e baktım. oturma odasında gözükmüyordu ama beklemediğim bir şekilde mutfaktaydı. kendine çoktan bir kahve yapmış, sigarasını içerken telefonuna bakıyordu. mutfağımda böyle mükemmel bir adam oturması yetmiyormuş gibi bu adamı manitam yapmıştım. sanırım hayatım, boktanlığını bu şekilde kapatmaya çalışıyordu.

sigaralar yandığında, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin