"bavulu gel götüme sok amına koyayım," dedim peşimden kıl kuyruk gibi yürürken. aniden arkamı dönmemle sendelendi. korkuyla ona atıldım ve kolundan sıkıca tuttum. "oğlum, iyi misin lan?"
jisung yavaşça kafasını salladı. "siktiğimin otobüsünde on saatimi geçirdim, başka nedene ihtiyacım yok." derin bir nefes aldı. gülerek yorgun hâline baktım. gerçekten de iflahı sikilmiş gibi olduğu için daha fazla ellemeden kapıyı açtım ve bavulu eve soktum. peşimden minik adımlarla geldiğinde kahkaha atıyordum. enerjik bir jisung'u her zaman böyle göremiyordum. "minho evde mi?"
"değil," dedim. "yani en son ben evden çıkarken kimse yoktu. zaten minho bilseydi seni almaya gelen ben olmazdım." montumu askılığa asıp terliklerimi giydim. "aranız iyi değil mi?"
"iyi değil desem tam şu an buraya beni gömer, aramızın kötü olmasına izin vermiyor. dert etme yani."
burukça gülümsedim ve kafamı eğerek saçlarımı karıştırdım. insanların güzel bir ilişkisi vardı, bu kulağa gerçekten garip geliyordu. benim aşk hayatımı bırak ailem bile bana sorun çıkartıyordu. "ev soğuk mu?" diye mırıldandım. dışarısı oldukça soğuktu.
"açma şimdi boş ver, kimse yok diye böyle. herkes doluştuğunda da ısınmazsa açarız."
kafamı aşağı yukarı salladım ve ellerimi birbirine sürttüm. bahar dönemine girmiştik ama hava hâlâ kötüydü. yazı oldukça özlemiştim. "özledim sizi," bavulu aldım. "sizsiz ev çok sessizdi."
"inanır mısın ben de! her seferinde buraya söverek ayrılıyorum ama özlüyorum işte."
bu konuşma bana oldukça iyi geldi. "ortalamamı yükselttim bayağı biliyor musun," dedim heyecanlı heyecanlı. "bütünlemelerde yükselten tek eleman olduğumu söyledi hoca."
"senin götün illa sıkışmaya ihtiyacı var oğlum." dedi kahkaha atarak. koltuğun üstüne öylece oturmuş, valizine yaslanmıştı. konuşmayı bıraksak anında uyuyacaktı.
"hadi hadi, kalk da valizleri yukarı taşıyalım."
sesli bir şekilde ofladığında çocuk gibiydi. onunla dalga geçecektim ama başka bir ses aramıza girdi. "hoş geldin," dedi hwang hyunjin gülerek. oldukça samimi bir şekilde jisung'a bakıyor ve bize doğru geliyordu. elinde sarı bir kupa vardı. üstünde açık kahverengi, bol bir tshirt ve siyah bir şort vardı. saçları yine dağılmıştı. dudaklarını çekiştirmekten kanatmış olmalıydı ama dudaklarındaki sigarayla bundan haberi yok gibiydi. gözlerinde yine siyah kalem vardı. kendi kendime iç çektim. uzun süredir onu görmüyordum, bırak merhabayı yüzüme bile bakmıyordu artık. bu doğru kararı verdiğimin kanıtıydı, küçük bir geri adım atmıştım ve o hiç çabalamamıştı.
jisung bir bana bir de hyunjin'e baktı ve en sonunda güldü. şaşırdığına emindim, ben de oldukça şaşırmıştım çünkü. genelde böyle insancıl tavırlarıyla bilinmezdi. "merhaba," dedi jisung heyecanlı bir sesle.
hyunjin sigaradan derin bir nefes çektiğinde gözleri kısıldı. "nasılsın?" dedi bana bakmadan. mal herif. en azından konuşmayı biliyordu. elindeki boş kupayı sehpaya bıraktı ve jisung'a bakarak bana doğru geldi.
"iyiyim, sen?" hyunjin arkasını döner dönmez jisung kaşlarını kaldırarak bana baktı. ben sadece hyunjin'in tenine bakmamaya çalışıyordum, işte herkesin derdi başkaydı. baldırları ne zamandır bu kadar iyiydi ki... kendi kendime, düşüncelerime omuz silktim.
hwang hyunjin ani bir hareketle tuttuğum bavulu aldı ve kendi tarafına çekti. "teşekkürler." diye konuştu kısaca. dudaklarındaki sigara düşecek gibi duruyordu. o kadar ani bir hareketti ki yeni yeni algılıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sigaralar yandığında, hyunlix
Fanfiction"laleler mezara da yakışır hyunjin." 28 kasım 2023