12

304 36 11
                                    

"kapı çaldı." dedim boğazımı temizleyerek. kızardığıma emindim. garip bir şekilde o kadar utanmıştım ki, yerin dibine girmek istiyordum.

"hı hı." dedi kafasını sallayarak.

"açayım," ayaklarım ilerlemiyordu.

"kaç bari," kaşlarımı çattım. "aç yani."

sinir bozukluğuyla güldüm ve koşar adımlarla kapıya gittim. ilk defa anahtar almadıkları için kızmayacaktım. "marketi soydunuz sandım," dedim söylenirken. ellerindeki poşet sayısı tam olarak bunu gösteriyordu. hâlâ mal gibi hissediyordum, hwang hyunjin etkisi sanırım tam olarak buydu. ellerimi uyuşturan cinsten.

"dondum!" dedi jeongin poşetleri anında mutfağa götürürken. "hyunjin'de burada, hem de yemek mi yapıyor?"

changbin göz devirerek içeri girdi ve arkasından kapıyı kapattım. jisung ölü gibi uyumaya devam ediyordu, sesten dolayı uyanmayacağını bildiğim için uyarma gereği duymadım. "geri zekalı jisung evinin yolunu bulabilmiş." dedi changbin poşetleri bırakırken.

"sanki birkaç saat önce gelmemişsin gibi."

gözlerini kısarak bana baktı ve dibime girdi. "görüşmeyeli çenen açılmış."

"tabii," dedim gülerek. "bang chan şımarttı beni." yanağımdan bir makas aldığında o da gülüyordu. aramıza ufak bir öksürük sesi girdiğinde ikimiz de kafamızı hyunjin'e çevirdik.

changbin elini çektiğinde bir süre bakıştığımızla kaldık. az önce dolduruğum bardağımı aldı ve kafasına dikledi. "boğazım gıcık oldu."

jeongin kahkaha attı. "sigaradandır." alayla konuştu ama ses tonu o kadar barizdi ki, sanki neler olduğunu sadece o biliyormuş gibiydi. hyunjin sırıtarak ona baktığında iddialıydı. sigarasından derin bir nefes aldığında kafasını kaldırarak üfledi ve jeongin'e göz kırptı.

"çok akıllı birine benziyorsun jeongin." ismini yavaşa söylediğinde jeongin şok içinde bana döndü. ben de aynı şekilde bakakaldığımda, ne demem gerektiğini bilmiyordum. jeongin benden bir cevap bekler gibiydi ama gerçekten hyunjin bugün beni şaşırtmakta yeminli gibiydi.

"sen gerçekten bizi tanıyor musun?" dedi changbin duygularımıza tecrübe olarak.

"alakam yok," sırtını bize döndü ve tavukları doğramaya başladı. "felix, yanıma gelir misin?" sertçe yutkundum ve diğerlerine bakmadan yanına gittim. benim otuz yudumda bitirdiğim bardağı diklemişti. bardağı havaya kaldırdım ve bir süre inceledim. üzerinde çilek desenleri vardı ve evdekiler bazen büyüklüğüyle ilgili dalga geçiyorlardı. tekrar arıtmayı açtım ve dolmasını sağladım. "sigaramı atar mısın?" dedi kafasını bana doğru eğerek.

arkadakileri umursamamaya çalışarak sigarayı suyla söndürüp çöpe attım. "çok saçma," dedi jeongin. "çok saçma bir manzara."

"bir ay boyunca çok şey değişmiş jeongin," changbin'in ona ayak uydurması daha saçmaydı ama o yumurtaları dolaba dizerken dedikodumuzu yapacağından korktum.

"biz hallederiz," dedim kaşlarımı kaldırarak. "her şeyi yerleştiririm, merak etme."

ve böylelikle onları kovdum. ikisi de bavullarını yerleştirmeye gitti, jisung ise hâlâ uyuyordu.

hyunjin ona yardım etmemi istemişti ama elimi sürmemem konusunda oldukça ısrarcıydı, sadece oturmamı istiyordu. oturup onu mu izleyecektim? bir şey konuştuğu da yoktu. telefona bakmaktan sıkılmıştım ama konuşmayı başlatan kişi olmak da istemiyordum.

tekrar kapı çaldığında kaşlarımı çattım. minho ve chan genelde anahtarını unutmazdı. göz devirerek ayaklandım ve kapıya gittim. kapıyı açar açmaz elime beyaz bir zarf sıkıştırıldı. "hwang hyunjin?" diye sordu.

sigaralar yandığında, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin